Şizofreni Uyeols10
GÖNÜLLİMANİ PAYLAŞIM PLATFORUMUNA HOŞGELDİNİZ
GÖNÜLLİMANİ FORUM'dan Yararlanmak İçin Lütfen ÜYE Olunuz! İyi Forumlar...


Join the forum, it's quick and easy

Şizofreni Uyeols10
GÖNÜLLİMANİ PAYLAŞIM PLATFORUMUNA HOŞGELDİNİZ
GÖNÜLLİMANİ FORUM'dan Yararlanmak İçin Lütfen ÜYE Olunuz! İyi Forumlar...

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Şizofreni

    CooL
    CooL
    ADMİNİSTRATOR

    ADMİNİSTRATOR


    Yaş Yaş : 38
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 1384
    Kayıt Tarihi Kayıt Tarihi : 09/05/09

    Yeni Şizofreni

    Mesaj tarafından CooL Çarş. Kas. 18 2009, 17:29

    Şizofreni nedir?

    Şizofreni, basitleştirerek
    söylersek insanın düşünce, duygu ve davranışlarında, kendisinin ve
    çevresindekilerin yaşantısını önemli ölçüde etkileyen birtakım değişikliklere
    sebep olan bir rahatsızlıktır Bu değişiklikler geçici ya da kalıcı olabilir.


    Şizofreni kelimesi ne anlama gelir?

    Şizofreni (schizophrenia)
    kelime olarak zihin bölünmesi anlamına gelmekle birlikte bu, 1900'lü yılların
    başlarında kullanılan eski bir deyimdir. Günümüzde şizofreni kelimesi zihin
    bölünmesi ya da kişilik yarılması anlamında kullanılmamaktadır. Yine eski
    dönemlerde şizofreniye 'erken bunama' denmişse de bu tanımlama da bugün terk
    edilmiştir

    Sebebi nedir?

    Sebebi kesin olarak bilinmemekle
    birlikte kalıtımın, biyokimyasal, ruhsal, toplumsal, çevresel etmenlerin
    şizofreninin ortaya çıkışında rolü olduğu bilinmektedir Şizofreninin, biyolojik
    yatkınlığı olan bir insanda, bir dış etmenin gerilim oluşturan etkisiyle ortaya
    çıktığı söylenmektedir.

    Daha çok ne zaman ortaya çıkıyor?


    Şizofreni 1535 yaşları arasında ortaya çıkar. Toplumda ortalama yüz
    kişiden birinde görülür. 40 yaşından sonra ise nadiren rastlanmaktadır.


    Doğuştan mı gelir? İrsi midir?

    Şizofrenide kalıtımın rolü
    vardır. Babada ya da anne de şizofreni varsa çocukta olma oranı %10-12'dir, yani
    onda bir ihtimaldir. Eğer uzak akrabalarda şizofreni varsa çocukta şizofreni
    görülme oranı yirmide bir ihtimale kadar düşer.

    "Şizofreni si olan
    birinin çocuğu da kesinlikle şizofreni olacak" demek bu nedenle yanlıştır.


    Evde çok dayak yiyen şizofreni olur mu?

    Hayır Evde kötü
    muameleye uğramak tek başına şizofreni nedeni sayılmamaktadır.

    Çok
    okumaktan ya da çok çalışmaktan olur mu?

    Hayır

    "Kara sevdaya
    düştü de hastalandı" derler.

    Çok sevmek, eza cefa çekmek şizofreninin
    nedeni değildir, ama ortaya çıkmasında diğer etmenlerle birlikte rol
    oynayabilirler.

    Şizofreni olunca akıl gidiyor mu?

    Hayır.


    Şizofreniyi nasıl fark ederiz?

    Şizofreni kendisini insanın dış
    görünümünde, konuşmasında, duygularını ifade etmesinde, davranışlarında ve
    düşüncelerinde yaptığı değişiklikler ve bunların toplumsal yansımalarıyla belli
    eder.

    Şizofrenisi olan bir insanın dış görünümünde ne gibi değişiklikler
    olur?

    Giyim kuşama özen, kendisine bakım azalabilir ve alışagelmişin
    dışında giyim görülebilir. Bazılarında yüz ifadesi donuklaşır. Bazı kimselerin
    ise dış görünümünde rahatsızlık öncesi ve sonrasında herhangi bir farklılık
    olmayabilir.

    Duygular da değişir mi?

    Mimikler ve jestlerde
    azalma, çevrede olup bitenlere karşı ilgisizlik görülebilir. Ancak bu durum o
    insanın duyguları olmadığı anlamına gelmez. Burada söz konusu olan duyguların
    dışavurumunda sorun olmasıdır.

    Yüz ifadesinde herhangi bir donukluk
    olmaksızın bazı kimselerin duygusal çökkünlük, bunaltı, endişe, kaygı ya da öfke
    içinde oldukları gözlenebilir.

    Nasıl konuşurlar?

    Şizofreni
    aramızdan insanların, eşimizin, çocuğumuzun, akrabalarımızın yaşayabileceği bir
    rahatsızlıktır. Bu nedenle şizofrenisi olan insanların bizden tamamen farklı bir
    tür olarak görmememiz gerekir.

    Şizofreni için yüzde yüz tipik olan bir
    belirti yoktur.

    Konuşma da bunlardan biridir. Bazen konuşmada bir
    dağınıklık görülmez, konuşma anlaşılır bir çerçevededir ve rahatlıkla diyalog
    kurmaya imkan verir. Bazılarında ise dağınık ve muğlaktır, yer yer kopmalar
    içerir, kendisine özgü anlamı olan sözcüklerle, gereksiz ayrıntılarla doludur,
    belirli bir mantık örgüsünü izlemez, sözcükler arasında anlam bütünlüğü
    kurulamayabilir

    Davranışlarda ne gibi değişiklikler olur?

    Yalnız
    yaşamaya, toplumsal yaşantıdan elini eteğini çekmeye doğru bir eğilim ortaya
    çıkabileceği gibi tam tersine yakınlarına bağımlılıkta artma da görülebilir.
    Toplumsal normlar çerçevesinde dışardan bir bakışta amaçsız ve anlamsız gibi
    görünen davranışlar bulunabilir. Yerinden hiç hareket etmeme, devamlı bir
    noktaya bakarak hiç konuşmama ya da işbirliği kurma taleplerini sürekli olarak
    karşılıksız bırakma görülebilir.

    Özellikle rahatsızlığın alevlendiği
    dönemlerde banyo yapmak, tıraş olmak, makyaj yapmak gibi günlük alışkanlıklarda
    değişme gözlenebilir.

    Kimi zaman mal mülke, kendisine ya da başkalarına
    yönelik saldırgan davranışlar olabilirse de can güvenliğine yönelik
    saldırganlığa normal kabul edilenlerden daha fazla oranda rastlanmamaktadır,


    Şizofrenisi olan bir insanın düşüncesi nasıldır?

    Bazıları
    başkalarından zarar görecekleri endişesi içinde takip edildiklerini,
    öldürüleceklerini, insanların kötü maksatlarla kendileriyle uğraştıklarını
    düşünebilirler. Bu nedenle dışarı çıkmaktan korkabilir eve kapanabilirler,
    zehirleneceklerini düşünerek yemek yemeği, ilaç içmeyi reddebilirler

    Bir
    kısmı kendileriyle ilgili yayın yapıldığı düşüncesiyle televizyondan,
    gazetelerden rahatsız olabilirler ya da düşüncelerinin çalındığını, okunduğunu
    iddia edebilir Kimileri ise kendi bedenleri ile dış dünya arasındaki sınırın
    silindiğini, bedensiz olduklarını, varolmadıklarını ya da ellerinin, yüzlerinin
    ve vücutlarının diğer bölümlerinin değiştiğini ve onların kendilerine ait
    olmadığını düşünebilirler Bazı olağanüstü yetenekleri olduğunu söyleyebilirler.


    Emreden, hakaret eden, hareketlerini yorumlayarak yönlendiren hayali
    sesler duyduklarını ya da kendi düşüncelerinin dışarıdakiler tarafından
    duyulduğunu iddia edebilirler. Bu seslere yanıt vererek karşılarında biri
    varmışçasına kendi kendileriyle konuşabilirler. Uyanıkken gözlerinin önüne
    çeşitli görüntüler geldiğini ifade edebilirler. Şizofrenisi olan insanların kimi
    zaman bütün bunlardan şikayetçi oldukları kimi zaman da bunlar gerçekmiş gibi
    yaşadıkları ve ona göre davrandıkları görülebilir.

    Bu belirtiler
    şizofrenide her zaman bulunur mu?

    Hayır. Bu belirtiler sıklıkla
    alevlenme dönemlerinde görülür.

    Belirtilerin bir iki tanesi bir insana
    şizofreni demeye yeter mi?

    Hayır. Gazetede okuduğumuz, televizyonda
    gördüğümüz sağlıkla ilgili haberlerden hemen sonra aynı sorunları bizim de
    yaşadığımız kanısına kapılıp telaşlanabiliriz. Şizofrenide belirtilerin
    nitelikleri ve süreleri, toplumsal yaşantıda yol açtıkları değişiklikler çok
    önemlidir. Adlandırmayı şizofreni üzerinde uzun yıllar kuramsal ve pratik
    eğitimden geçerek sorumluluk almış insanların yapması gerekir.

    Şizofreni
    nasıl tedavi edilir?

    İlk aşama, hekim danışmanlığında uzun süre düzenli
    olarak sürdürülmesi gereken ilaç tedavisidir

    İlaç hemen etki eder mi?


    İlaçların düzenli kullanımda beklenen etkiyi sağlaması için iki üç
    haftalık bir süreye ihtiyaç vardır. Bunlardan şikayetçi oldukları kimi zaman da
    bunları gerçekmiş gibi yaşadıkları ve ona göre davrandıkları görülür.


    İlaçla tedavi de amaç nedir?

    İlaçla tedavi, rahatsızlığı çoğu
    zaman tamamen iyileştirmemekle birlikte, şizofreni belirtilerini yatıştırmakta,
    kontrol altında tutmakta, kişiyi çevresindekilerle ilişkilerinde daha iyi bir
    konuma getirmekte, nükslere bağlı sık hastane yatışlarının önüne geçerek kişinin
    evinden, ailesinden, alıştığı ortamdan uzak kalmasını önlemektedir.


    İlaçlar her gün alınmak zorunda mı?

    Şizofreninin ilaçla tedavisi
    her gün düzenli olarak ağızdan alınacak ilaçlarla yapılabileceği gibi iki-dört
    haftada bir kalçadan yapılan iğnelerle de benzeri bir etki sağlanabilir.


    Yan etkileri nelerdir?

    En sık rastlanan yan etkileri: Gözlerin
    yukarı kayması; belde-boyunda kasılma; ağızda tükrük salgısının artması; halk
    arasında 'Robot gibi oldu' diye tanımlanan yüz ifadesinde donukluk ve
    hareketlerde yavaşlama hali; huzursuzluk içinde yerinde duramama ve sürekli
    hareket etme isteği; elde-ayakta titremeler; güneş ışığına aşırı duyarlılık;
    görme bulanıklığı gibi belirtilerdir. İlaç kullanmaya başlamadan evvel ilacın
    yan etkileri hakkında hekimden bilgi istemek her insanın doğal hakkıdır.


    Şizofrenide kullanılan ilaçlar bağımlılık yapan, uyuşturucu ilaçlar
    mıdır?

    Bu ilaçlar uyuşturucu değildir, bağımlılık yapmazlar. Sık sık
    dile getirilen 'ilaçlar uyuşturuyor' düşüncesi bu ilaçların uyuşturucu olduğu
    anlamında değil, ilaç alanların, ilacın etkisine bağlı olarak yaşadıkları
    duyguları sıklıkla 'uyuşukluk' olarak tanımlamalarıyla ilgilidir. Biperiden
    (Akineton) ise şizofreninin tedavisinde değil, şizofreni ilaçlarının yan
    etkilerini gidermek için kullanılmaktadır. Tedavide kullanılmaya başlayan yan
    etkileri düşük ilaçlarla birlikte artık Akineton gibi kötüye kullanıma açık
    ilaçlara gereksinim giderek azalmaktadır.

    Şizofrenide ilaç tedavisi tek
    çare midir?

    Hayır, Şizofreni rahatsızlığının tedavisinde ilaç tedavisi
    mutlaka gerekir, ama yanı sıra diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasında yarar
    vardır.

    Diğer tedavi yöntemleri nelerdir?

    Şizofrenisi olan
    insanların ve ailelerinin ayrı ayrı bir araya gelebileceği grup tedavileri,
    çeşitli davranışçı tedavi yöntemleri, destekleyici yöndeki tedavi yaklaşımları,
    ailelere yönelik bilgilendirme toplantıları da en az ilaç tedavisi kadar
    önemlidir.

    Şizofreni teşhisi konmuş bir insan evlenebilir mi,
    evlendirilirse iyileşir mi?

    Şizofrenisi olan bir insanın aktif
    rahatsızlık dönemi dışındayken evlenmesinin önünde herhangi bir engel yoktur.
    Evliliğin şizofreniyi iyileştireceği düşüncesi ise toplumda sık rastlanan yanlış
    bir düşüncedir

    Hocalara okutmak, kurşun döktürmek iyileştirir mi?


    Herkesin inançları doğrultusunda derdine çare araması doğaldır. Ancak
    şizofreni, üzerinde hekimlerin yıllardır uğraş verdiği, tıbbi tedavi imkanları
    hızla çoğalan bir rahatsızlık olup çareyi hocalarda aramak sadece zaman kaybına
    yol açar.

    Peki şizofreninin gidişatı nasıldır?

    Şizofreni
    rahatsızlığının belirtileri insandan insana değiştiği gibi aynı insanda zaman
    içinde de farklılık gösterir. Şizofreninin üçte ikisinde rahatsızlık, kısa
    süreli alevlenmelerde düzelme dönemleri arasındaki tekrarlar halinde
    görülmektedir. Günümüzde rahatsızlığın gidişatında olumlu bir değişiklik olduğu
    gözlenmektedir.

    Bu ne anlama gelir?

    Eskiden şizofrenisi olan
    insanlar uzun yıllar boyunca hastanelerin kapalı ortamlarında tutulmaktaydı.
    Bugün ise rahatsızlığın alevlendiği dönemlerdeki kısa süreli yatışlar haricinde
    artık çoğunlukla ayaktan tedavi uygulaması geçerlilik kazanmıştır.


    Şizofreni tamamen iyileşir mi?

    Şizofreni tanısıyla tedavi olan
    insanların beşte birinde zaman içinde belirtilerin tamamen ortadan kaybolduğu
    saptanmıştır. Ancak bu düzelme rahatsızlık öncesi işlevsellik düzeyine, yani en
    başa dönmeyi çoğu zaman sağlamamaktadır

    Toplumsal yaşama nasıl yansır?


    Şizofreni toplumdan uzaklaşmaya, yalnız başına bir yaşama yol
    açabileceği gibi bazıları rahatsızlıklarına rağmen toplumsal ilişkilerini bir
    ölçüde koruyabilir, mesleklerini sürdürebilirler

    Rahatsızlığı olan
    insanların yakınları utanç ya da suçluluk duyguları yaşayabilirler.
    Rahatsızlığın oluşumunda kendilerinin geçmişte yapmış olduklarını düşündükleri
    yanlışlıkların payı olduğunu düşünebilirler ya da rahatsızlığın çevrelerinde
    yarattığı etkilere bağlı olarak utanç duygularına kapılabilirler Aile
    şizofreniye kendisinin neden olduğuna inanırsa, şizofrenisi olan ferdini
    gizlemeye, komşularından, yakın çevresinden saklamaya çalışır. Rahatsızlığı
    yaşayan insanların bunu hissettiği noktada ailelerine karşı öfke duymaları ve
    giderek daha fazla içlerine kapanmaları söz konusudur.

    Peki ne yapmak
    gerekir?

    Şizofreninin bir suç ya da ceza değil biyolojik yönleri ağır
    basan bir rahatsızlık olduğunun ve kişinin yeteneklerinde kısmi kısıtlamalara
    yol açabileceğinin öncelikle kabul edilmesi gerekir. Bu da şizofrenisi olan
    insan üzerindeki beklenti yükünün, aile baskısının azalmasında olumlu rol oynar.


    Ailenin tavrı nasıl olmalıdır?

    Açık ve net bir ilişki kurmak
    gereklidir. Genelde şizofrenisi olan insanlarda en iyi geçinenlerin onlara en
    doğal davrananlar olduğu bilinmektedir.

    Aynı anda birden fazla istekte
    bulunmadan, düşüncelerini değiştirmek için onları sürekli ikna etmeye
    çalışmadan, ailecek topluca yapılan yemek yeme, misafir ağırlama, televizyon
    izleme gibi faaliyetlere sürekli olarak katılmaya zorlamadan, yalnız kalma ya da
    odalarına çekilme isteklerine duygusal mesafelerine saygı duyarak davranmak
    gerekir.

    Ailenin davranışları tedaviyi etkiler mi?

    Evet.
    Kesinlikle. Aile ortamında her yaptıklarına karışılan, sürekli öfke dolu
    davranışlara, eleştirilere maruz bırakılan insanların ilaçlarını düzenli olarak
    kullansalar bile sık sık rahatsızlandıkları görülmektedir. Bu nedenle tedavide
    ailenin bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

    Şizofrenide ailenin
    önemi nedir?

    Şizofreni; düşünce, duygu ve davranşları etkilemesi
    nedeniyle ve süregen olma özelliğiyle diğer birçok tıbbi rahatsızlıktan farklı
    olarak toplumsal hayata yansıyan bir ruhsal rahatsızlıktır. Bu nedenle
    şizofreni, şizofrenisi olan insanlarla birlikte yaşayanların bugününü ve
    geleceğini doğrudan etkilemektedir.

    Aile şizofreniden nasıl etkilenir?


    Şizofreniden etkilenme, yakınlığın derecesine ve yoğunluğuna; rahatsızlı
    ğın türü, süresi ve şiddetine bağlı olarak değişmektedir. Ailenin rahatsızlığa
    dair endişeleri tedavi için hekime başvurulma aşaması ndan çok daha öncesine
    dayanır. Şizofrenisi olan kişi rahatsızlığın başlangıç belirtilerinin görüldüğü
    dönemlerde ailesinin alşık olduğu biçimde davranamamaya başlar; gereğinden fazla
    ya da az uyur; korkuludur; içine kapanır; dış görünüşüne eskisi kadar özen
    gösteremez; aile ortamındaki, okuldaki ya da mesleğindeki yükümlülüklerini
    yerine getiremez; alşılmadık yaşantılardan bahseder, başkalarının görmediği,
    duymadığı şeyleri görmeye, duymaya ve bunlardan gerçekmişçesine söz etmeye
    başlar.

    Bu dönemde ailenin tavrı nedir?

    Aile önceleri bu yeni
    duruma karşı aşkınlıktan, aldırmazlığa; inanmamaktan, büyük bir şok ya da düş
    kırıklığı yaşamaya kadar çeşitli tepkiler verir. Aile kimi zaman değişiklikleri
    anlayışla karşılamaya yönelir, kimi zaman da kabul edilemez olarak değerlendirip
    şizofrenisi olan üyesini bu davranşları bilinçli olarak yaptığı düşüncesiyle
    onunla tartşmaya, çatşmaya başlar. Her iki durumda da değişikliklerin bir
    rahatsızlığa bağlı olduğu anlaşılana kadar aylar hatta yıllar geçebilir. Sonunda
    aile içindeki ortam aile bireyleri açısından dayanılmaz bir hal aldığında
    dşardan yardım almaya karar verilir. Bu anda bile yardımın nerede aranacağı,
    kime başvurulması gerekeceği bir süre belirsiz olarak kalabilir.

    Ailenin
    şizofreni konusundaki bilgi eksikliği tedaviyi nasıl etkiler?

    Sorunun
    farkedilmesi ile çözümlemek için girişimde bulunulması arasında geçen sürede,
    ailede şizofrenisi olan bireye karşı belli bazı tutumlar yerleşir. Bu tutumlar
    tedavinin olumlu bir noktaya doğru yönlendirilmesi açısından bazen büyük
    güçlüklere neden olabilmektedir. Rahatsızlığın farkedilme süresinin kısaltılması
    açısından bile şizofreni konusunda önceden bilgilendirilme büyük önem
    arzetmektedir.

    Şizofrenisi olan bir insana yakınları nasıl
    davranmalıdır?
    Yakınlarımıza yönelik beklentilerimizin gerçekleşmesi için
    onlara kendi doğrularımızı dayatmamızın her zaman istenen sonucu vermeyeceği
    düşüncesi şizofrenisi olan kişiyle ilişkide ileriye doğru atılmış bir adımdır.
    Bu dönemde ise sorun, onu orjinal bir nesne gibi görerek, iyilik
    bahşedermişçesine üstten bir tavır takınma riskidir. Bu tavır reddetmekten daha
    insani olabilir, ama karşımızdaki insana suni gelebileceğinden pek bir yarar
    sağlamaz. Eğer onunla ilgilenmek yerine tam bir dayanşma içine girmeye
    kalkarsak, bu kez de onun tarafından 'hepimiz zaten yitirilmiş durumdayız'
    biçiminde algılanmamız söz konusu olabilir ve gerçek bir insani ilişki
    noktasından yine uzağa düşeriz. şizofrenisi olan kişiyle ilişkide önemli olan,
    onu zaafları ve gereksinimleriyle birlikte olduğu gibi kabul etmek ve ciddiye
    almaktır.

    Peki belirli bazı davranş ilkeleri var mıdır?

    Ailenin
    davranşlarının nasıl olması gerektiğine dair hazır reçeteler vermek yararsızdır.
    Ancak şizofrenisi olanların çevrelerinde olup bitenleri algılamakta ve
    değerlendirmekte zaman zaman güçlük çekebileceklerini varsayarak onlarla kısa,
    özlü ve net bir iletişim kurmak gerektiği söylenebilir. Örneğin açık davranarak,
    bir kerede birden fazla tercih arasında seçim yapmaya zorlamak yerine tek bir
    soru sormak, net bir istekte bulunmak daha uygun olabilir. Çok konuşmak ve ona
    kendi doğrularımızı iletmeye çalşmak yerine dinlemek; her söylediğine ya da her
    yaptığına müdahale etmek yerine duygusal olarak mümkün olduğunca tarafsız bir
    tutum takınmak, esnek ve uyum sağlayıcı tavırlar içinde bulunmak ilişki
    kurmamızı kolaylaştırır.

    Şizofreni konusunda yaşanan utanç ve suçluluk
    duyguları nasıl çözülmeli?

    Şizofreniye karşı doğru tutum geliştirmenin
    önündeki en önemli engellerden ikisi utanç ve suçluluk duygularıdır. şizofreni
    kişilerarası ilişkilerle doğrudan nedensel ilişkisi bulunmayan, biyolojik
    yönleri ağır basan bir rahatsızlık olduğundan şizofreniden dolayı utanç ya da
    suçluluk duyguları yaşamak yersizdir. Aile bir şekilde şizofreniye neden
    olduğuna inanırsa şizofrenisi olan üyesini çevresinden gizlemeye çalşır ve
    giderek kendi toplumsal ilişkilerinden kopar. şizofreniyi yaşayanlar bunu
    hissederek daha da içine kapanabilir ve ailelelerine karşı öfke duyabilirler. Bu
    davranı .lar ailede daha fazla utanç doğurur ve utanç/suçlama kısır döngüsü
    devam eder. şizofreni konusunda bilgilenme bu sorunu çözebilir.


    Şizofreninin bir rahatsızlık olarak kabullenilmesinin faydası nedir?


    Şizofreninin kimi yeteneklerde kısıtlamalara neden olan biyolojik
    özellikli bir rahatsızlık olduğunun bilinmesi rahatsızlığı yaşayana ilişkin
    beklentilerin de gerçekçi bir noktaya çekilmesine yardım eder. Böylece
    şizofrenisi olan kişi de üzerindeki beklentilerin baskısından kurtulmuş olur.


    Şizofrenisi olan bir insanla aynı evde yaşam nasıl düzenlenmeli?


    Öncelikle evde, kendi odasında yalnızlığını yaşayabilme gereksinmesine
    saygı duyulmalıdır. Ayrıca ev ortamında yemek saatlerini ve gündelik hayata ait
    işleri önceden belirlemek yararlı olabilir. Ancak şizofrenisi olan bir insanın
    görünür bir neden olmaksızın özellikle yemek ve uyuma saati gibi konularda
    belirlemelere uymayabileceği de unutulmamalıdır.
    Konuşmanın mümkün olmadığı
    zamanlarda...
    Sıklıkla yaşanan bir sorun da içe kapanma hallerinde ne
    yapılması gerekti ğidir. Genel olarak kişinin yalnız kalma isteğine karşı
    çıkılmamalıdır. Eğer içe kapanma aşırı ya da çok uzun sürmekte ise daha ciddi
    belirtilerin habercisi olabilir. O zaman hekimiyle ilişki kurmak gerekir. Ancak
    çoğu insanda içe kapanma kendi içsel karmaşasıyla başa çıkma yolu olarak ortaya
    çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda şizofrenisi olan insanın mesafe isteğine saygılı
    olarak ihtiyaç duyduğunda ulaşabileceği bir uzaklıkta bulunmak yeterlidir.
    şizofreni olan insanlar genellikle tek bir misafirle daha kolay başa
    çıkabilirler ama gruplar halinde toplantılar, ev oturmaları çoğu zaman onlar
    için zor ve kafa karştırıcı deneyimlerdir. Onlar için hoş olabilecek boş zaman
    etkinlikleri bulmayı denemek daha uygundur.

    Yapması gereken şeyleri
    yapmadığı durumlarda...

    Ailelerin sıklıkla düştükleri bir başka yanılgı
    da istenmeyen bütün davranışların rahatsızlığa bağlanmasıdır. Şizofrenisi olan
    insanların da hepimizin yaşadığı gibi kötü günleri olabileceği bilinmelidir.


    Sorumluluk almaları gerektiğinde nasıl davranılmalıdır?


    Tedavisini düzenli sürdüren ve alevlenme belirtileri göstermeyenlerin ev
    içinde diğer bireylerden farklı bir yaklaşıma fazlaca gereksinimleri yoktur.
    Bazı aileler şizofrenisi olan bireylerine özerklik vermeye gönülsüzdürler. Çünkü
    kendi ana-babalık rollerini her konumda sürdürme gereksinimi içindedirler.
    Sorumluluk ve bağımsızlık sorunlarını çözmenin en iyi yolu, diğer aile
    bireyleriyle yapıldığı gibi beklenen ve istenenleri şizofrenisi olan bireyle
    konuşmak ve bir uzlaşma zemininde birlikte karar vermektir. Çatışmanın bir hayat
    tarzı olarak yaşandığı ailelerde ise şizofrenisi olan bireyin mümkün olduğu
    kadar bu ortamdan uzak tutulması gerekir.

    Yanlış düsünceleri oluyor.
    Peki bu durumda ne yapmalı?

    Şizofrenide görülen düşünce bozukluklarını
    tartşarak değiştiremeyiz. Ona katılmak ya da karşı çıkmak yerine görüşlerine
    saygı duyulduğu belli edilerek kendi görüşümüz neyse onu dile getirmek gerekir.
    Örneğin başka gezegenlerden mesajlar aldığını söyleyen bir insana, "Saçmalamaş
    Öyle şey olmaz" ya da "A! Evet. 0 mesajları ben de alıyorum" diyerek yanıt
    vermek yerine "Buna inandığını biliyorum, ama ben başka gezegenlerden buraya
    haber ulaştırıldığını düşünmüyorum" demek daha uygundur. Takip edildiğini
    düşünen bir insana takip edilmediğini çeşitli akla uygun kanıtlarla kanıtlamaya
    çalşmak yerine yanımızda güvende oldu ğu hissini vermek ise özellikle alevlenme
    dönemlerinde daha yerindedir. Ancak alevlenme dönemleri dşında da bu tavrı
    sürdürmek onu bize daha da bağımlı kılma riski içerdiğinden doğru değildir. Bu
    anlamda karşımızdakini sürekli olarak güzel günlerin geleceğine inandırmak
    yerine iyi ve kötü günde dostluğumuzu vurgulamak yararlı bir yaklaşımdır.


    Tembellik ediyor, çalışmıyor...

    Şizofreninin bazı dönemlerinde
    görülen keyifsizlik, isteksizlik, yorgunluk, çevreye ilgisizlik gibi belirtiler
    dışarıdan bakan biri tarafından tembellik ya da miskinlik olarak yorumlanabilir.
    Böyle durumlarda şizofrenisi olan bir insanın çalşmaya bilinçli olarak karşı
    çıktığı için değil rahatsızlığından dolayı yaşadığı belirtiler nedeniyle
    çalışmak istemediği bilinmelidir.

    Şizofrenisi olan bir kişi çalşabilir
    mi?

    Evet. Rahatsızlığın tedavi altında ve belirtisiz olarak seyrettiği
    dönemlerde kendi bilgi ve becerilerine uygun işlerde, eğer uygun bir mesai ve iş
    ortamı sağlanırsa rahatlıkla çalşabilirler.

    İlaç kullanmak istemiyorsa?


    İlaç kullanmayı reddetme, şizofrenide en sık karşılaşılan sorunlardan
    biridir. şizofrenisi olan insanlar rahatsız olmadıkları ya da iyileştikleri
    düşüncesiyle ilaç kullanmak istemeyebilirler. Oysa şizofrenide kullanılan
    ilaçların rahatsızlık belirtilerinin düzeldiği dönemler de dahil olmak üzere
    uzun süre kullanmak ve hekim gözetimi olmaksızın kesmemek gerekmektedir.
    şizofrenide ilaç tedavisi varolan yakınmaların giderilmesi dışında rahatsızlığın
    nüksetmesini önlemek açısından da gereklidir. Eğer ilaç kullanmama isteği alınan
    ilaçların yan tesirleri nedeniyle ortaya çıkmşsa tedavinin yeniden düzenlenmesi
    için bir hekime başvurmak sorunu çözebilir. Bu nedenle ailenin şizofrenide
    kullanılan ilaçların yan tesirleri konusunda bilgi eksikliğini gidermesi büyük
    önem taşımaktadır. Ancak ilacı reddetme davranşı yan tesirlere bağlı değilse
    yeni bir rahatsı zlık döneminin ilk işaretlerinden biri olabileceği konusunda
    dikkatli olunmalıdır. Bu noktada aile üyelerinin, şizofrenisi olan kişiyi ilaç
    kullanmaya ikna etmek yolunda sabırlı ve sakin olmaları gerekmektedir.


    Peki ilaç kullanmaya hiçbir şekilde ikna edilmezse?

    Eğer
    rahatsızlık aile açısından dayanılmaz bir hal almşsa ve şizofrenisi olan birey
    ilaç kullanmaya yanaşmıyor hatta hekime bile gitmek istemiyorsa o zaman
    tedavinin düzenlenmesi amacıyla yataklı bir kuruma yatı rılma tek çare olarak
    gündeme gelir. Rahatsızlığının özelliği gereği herhangi bir yakınmadan söz
    etmeyen, tedaviyi kabul etmeyen, yataklı kuruma gönderilmeye direnen bireyin
    kendi rızası olmaksızın hastaneye sevki sırasında ise aile çok sıkıntı ve üzüntü
    verici anlar yaşar. Eğer hastane döneminde de hekimlerin bütün ilgisi sadece
    rahatsızlığı olan bireye yönelirse ailenin korkuları, kuşkuları, soruları ikinci
    planda kalacağı için ailenin rahatsızlık nedeniyle yaşadığı suçluluk artabilir.
    Bu nedenle hastane yatşının ilk gününden itibaren şizofrenisi olan kişinin
    yakınlarının sorularına, endişelerine kulak verilerek onların da tedavi sürecine
    dahil edilmeleri gerekmektedir.

    Hastanede ne kadar yatması gerekir?


    Elli yıl öncesinde böyle bir soruya; "uzun süre" yanıtı verilirdi. Hatta
    bu rahatsızlığı yaşayan insanların ömür boyu hastanede yatmaları gerektiğinden
    söz edilirdiş Ancak günümüzde tedavide kullanılan ilaçlarla birlikte hastanede
    yatma süresi on beş-otuz gün arasına inmiştir.
    Şizofrenide hastanede
    yatırılarak tedaviden ne amaçlanmaktadır?
    Şizofrenisi olan bireyin
    rahatsızlık belirtileri kendisine ve çevresindekilere zarar verecek boyutlara
    ulaşmşsa ve ayakta ilaç tedavisi uygulanamıyorsa, bu iki sorunu çözümlemek
    amacıyla tedavi kısa bir süre için hastanede sürdürülür.

    Hastane
    döneminde yakınların tavrı nasıl olmalı?

    Bazen, aile yatış öncesi
    yaşadığı sıkıntılar nedeniyle, şizofrenisi olan üyesini hastanede ziyaret etmeye
    isteksizlik gösterebilmektedir. Oysa hastane döneminde ilk günden itibaren
    ziyaretlere düzenli olarak gitmek, tedaviyi üstlenen hekimlerden rahatsızlıkla
    ilgili bilgi almak gerekmektedir.
    "Bizden sonra ne olacak"
    Şizofrenisi
    olan insanların yakınlarını en fazla düşündüren sorunlardan biri olan bu soruya
    genel bir yanıt vermek mümkün değildir. Sorunun her ailenin kendine özgü
    nitelikleri temelinde ele alınıp tedaviyi sürdüren hekim ile birlikte
    değerlendirilerek açıklığa kavuşturulması en uygundur.

    HASTALIĞIN SEYRİ


    Bir insanın hayatına şizofreni sözcüğü nasıl dahil olur?


    Şizofreniye ait belirtilerden etkilenen kişiler kendi kendilerine ya da
    yakınları aracılığıyla bir hekime başvurana kadar onlar için şizofreni
    sözcüğünün henüz bir anlamı yoktur. Başvurulan hekim rahatsızlığın tanısının
    şizofreni olduğunu söylediğinde şizofreni sözcüğü o kişinin ve yakınlarının
    yaşamına dahil olur. Bir gün önce haberdar olmadığınız bir rahatsızlığın bir gün
    sonra hayatınıza katılması ise birçok soruyu sürükler peşinde.

    Sorulara
    yanıt bulma çabasında başvuru kaynakları nelerdir?

    Şizofreninin 'ne
    olduğuna' dair olarak ilkin ansiklopedik bilgilere başvururuz sıklıkla.
    Ansiklopedilerin çoğunda ise şizofreninin 'erken bunama' anlamına geldiği,
    iyileşmeden bir ömür boyu sürdüğü yazılıdır. Bu bilgilerin günümüzde hiçbir
    geçerliliği olmamasına karşın bilgi kaynağı olarak evimizde bulundurduğumuz
    kitaplarda şizofreniye dair yazılanları doğru kabul ederiz. Çünkü bu bilgiler
    toplumsal belleğimizdeki şizofreniye dair olumsuz bilgilerle uyumludur.
    Şizofreni sözcüğü ne yazık ki hep olumsuz çağrışımlar içinde olur olmaz her
    yerde karşımıza çıkmıştır o güne dek. Birbiriyle çelişen, iki karşıt kutbu
    birarada barındıran durumlar; yozlaşma, çürümeyle ilişkili hayat olayları; aklın
    rasyonel işleyişine ilk bakışta uygun görünmeyen olgular; kişiliğimizdeki bize
    has olmadığını düşündüğümüz bazı değişiklikler hep bu sözcükten yararlanılarak
    tanımlanmaktadır. Şizofreni yaşayanı da çevresindekileri de son derece olumsuz
    etkileyen birşey olarak belleğimize kazınmıştır. Bu nedenle o güne kadar bu
    sözcükle ilgisi olmayan bir insanın şizofreniden mustarip olduğunu duyması bir
    kaosun, büyük bir sıkıntının da başlangıcıdır aynı zamanda.

    Gerçekten
    şizofreni sözcüğü bir felaketi mi tanımlar?

    Kesinlikle hayır. Şizofreni
    insanların dünyaya geldikleri andan itibaren yaşayabilecekleri yüzlerce tıbbi
    rahatsızlıktan sadece biridir.

    Peki o zaman şizofreninin bu kadar kötü
    çağrışımlarla anılmasının nedeni nedir?

    Bir akciğer rahatsızlığı
    kendisini öksürük, soluk almada zorlanma bir mide rahatsızlığı hazımsızlık, ağza
    acı su gelmesi, karın bölgesinde yanma ile belli eder. Dolayısıyla akciğerinde
    ya da midesinde rahatsızlık olan biri için bu rahatsızlık; çevresine,
    ilişkilerine olumsuz bir şekilde yansımadan sağlık kurumuna başvurmayla tedaviye
    doğru uzanır. şizofreninin bu rahatsızlıklardan farkı, organ olarak beyni
    etkilemesi nedeniyle oluşur. Beyni etkileyen rahatsızlıklar duygu, davranış ve
    düşüncedeki değişikliklerle dışarı yansır. Duygu, düşünce ve davranışlardaki
    değişiklikler ise kişinin çevresiyle kurduğu ilişkide birtakım farklılıklar
    biçiminde insanlararası ilişkilere yansır ve başlangıçta bir tıbbi rahatsızlık
    olarak değerlendirilemez. Bu nedenle şizofreni diğer pek çok tıbbi
    rahatsızlıktan farklı olarak başlangıcı ile hekime başvuru anı arasında oldukça
    uzun bir süre geçen bir rahatsızlıktır. Alıştığımız, sorgulamadığımız bir hız
    içinde sürdürdüğümüz gündelik yaşantılarımızda karşımızdaki herhangi birinin
    değişik tavırları bizde birtakım soru işaretleri doğurur. Onun kendi hızımıza
    uymayan, beklentilerimize ters düşen tavırlarına aklımıza uydurmak için ilkin
    'huysuzluk, tembellik, şımarıklık, aksilik' gibi tıbbi rahatsızlık çağrışımı
    yapmayan birtakım açıklamalar buluruz. Bu da tedavi kurumuna başvurma yolunda
    bir sürenin daha geçmesi anlamına gelir. Ardından hekime gidilir ve şizofreni
    sözcüğü bir rahatsızlık tanısı olarak hayatımıza girer.

    Bu aşamada akla
    ne gibi sorular gelir?

    "Beni/bizi nasıl etkileyecek?", "Sonuç ne
    olacak?", iyileşebilecek mi(yim)?", "Rahatsızlık öncesine dönebilecek mi(yim)?",
    "Çocuklarıma da geçer mi?", "Daha da kötüleşir mi?", "Belirtiler kaybolursa geri
    geilir mi?", "Evlenebilecek mi(yim)?", "Çalışabilecek mi(yim)?", "İlaçlar ne
    kadar zaman kullanılacak?", "En iyi tedaviyi nerede olabilirim
    (yaptırabiliriz)?", "Yoksa akıl hastanesine mi kapatacaklar?" ve benzeri daha
    onlarca soru gelip takılır aklımıza.

    Bu sorularla hekime başvuru
    aşamasına gelindiğinde..?

    O ne derse onu doğru biliriz. Dolayısıyla
    rahatsızlık öncesindeki dönemde şizofreni sözcüğünün toplumsal yaşamdaki
    kullanılışından aklımızda kalanların üzerine rahatsızlık döneminde başvurduğumuz
    hekimin bize aktardıkları eklenir. Çoğu zaman rahatsızlığa dair bilgimiz
    bunlarla sınırlı kalır. Umudumuz ya da umutsuzluğumuz başvurduğumuz hekimin iki
    dudağı arasından çıkacak sözlere ya da bir gazetede şizofreniyle ilgili çıkacak
    bir yazıya bağlanır. Şizofreniyi yaşayanların ve yakınlarının öncelikle yapması
    gereken ise tedaviye katılım noktasında insiyatifi bütünüyle hekime
    terketmemektir. Şizofreninin tedavisine yönelik en uygun tavır sorunu yaşayan
    kişinin ve yakınlarının, tedaviyi uygulayan hekimle sürekli bir işbirliği içinde
    olmasıdır. Bu nedenle şizofreni tanısı konduğu anda sorunun çözümünü hekime
    havale ederek edilgin bir tutuma bürünmek rahatsızlığın seyrini daha baştan
    olumsuz bir yöne doğru çevirmeye neden olur. Şizofreni tedavisinde ilaç
    kullanmak olmazsa olmaz ilk kuraldır, ama ailenin de tedaviye katıldığı (bkz.
    Psiko-sosyal tedaviler bölümü) durumlarda başarı oranı salt ilaç tedavisinden
    elde edilen başarıdan çok daha olumlu düzeydedir.

    Şizofreninin diğer
    tıbbi rahatsızlıklardan başka ne gibi farkları vardır?

    Şizofreni, ateşli
    rahatsızlıklar gibi gelip geçici olmayan, zaman içinde sürekli seyir
    gösterebilen bir rahatsızlıktır. Çoğu zaman düz bir seyir izlemez. Bazı
    durumlarda varsanılar va hezeyanların görüldüğü alevlenme dönemlerini takiben
    kişinin duygularını ifade etmesinde donuklaşma, konuşkanlığında azalma, çoğunluk
    için zevk veren faaliyetlerden zevk alamama, ilgisizlik, toplumdan uzaklaşma,
    amaca yönelik davranışları başlatma ve sürdürmede güçlükler gibi belirtilerin
    görüldüğü bir seyir oluşabilir. Bazen bu belirtiler alevlenme dönemleri
    olmaksızın ya da alevlenmelerin zaman zaman araya girdiği dönemlerle birlikte
    devam edebilir. İlk şizofreni atağından sonra varsanı ve hezeyanların bir ya da
    birkaçı nın devamlılık göstermesi söz konusu olabilir. Bazı kişilerde ise
    şizofreni tek bir alevlenme dönemi sonrasında yeniden bir daha hiç
    gözükmeyebilir. Bir kısmında ise sık tekrarlayan alevlenme dönemleri sonrası
    tamamen iyileşme gerçekleşmeksizin sürecin yerleştiği gözlenebilir. Her
    insandaki belirtiler ve seyir birbirine benzemez. Dolayısıyla şizofreniyi
    herkeste aynı şekilde seyreden bir rahatsızlık olarak değil, şizofreniyi yaşayan
    kişinin özelinde ele almak gerekir.

    Şizofreninin yeniden alevlenmesi
    önceden anlaşılabilir mi?

    Tedavisi düzenli bir şekilde süren, alevlenme
    belirtileri görülmeyen bir kişide sikıntı, huzursuzluk, alınganlık, tedirginlik,
    uyku düzeninde bozulma, her zamankinden fazla oranda içe dönüklük gibi
    belirtiler rahatsızlı ğın nüksüne ilişkin ilk işaretlerdendir.


    Şizofrenide seyri etkileyen etmenler nelerdir?

    Şizofreninin
    erken başlayan tiplerinde geç başlayanlara göre seyir daha olumsuz özellikler
    içermektedir. Hızlı, gürültülü değil de yavaş ilerleyen şizofrenilerde
    rahatsızlığın daha olumsuz seyrettiği görülmektedir. Eğer rahatsızlık öncesi
    kişinin sosyal becerileri gelişmiş durumda ise okul, aile, iş konularında
    işlevselliği iyi ise rahatsızlığın gidişatı ve sonucu da muhtemelen iyi
    olmaktadır. Rahatsızlığı olan kişiye yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerin
    bulunduğu ve bunların sıklıkla dışa vurulduğu ailelerde yaşayan kişilerin
    rahatsızlıklarında ise seyir olumsuzdur.

    Tamamen düzelme görülebilir mi?

    Şizofreninin tek bir alevlenme dönemi dışında bir daha hiç belirti
    göstermemesi de mümkündür.

    Tedavi seyri nasıl etkiler?

    1950'li
    yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan ilaçlar sayesinde şizofreninin seyri
    olumlu yönde önemli bir değişim göstermiştir. 1950 öncesi dönemde rahatsızlığı
    olanların %80'i ağır bir durumda, kötü koşullardaki hastanelerde çok uzun bir
    süre bulunurken günümüzde kullanılmakta olan ilaçlar sayesinde rahatsızlığı olan
    kişiler hastanelerde daha kısa süre kalmakta ve yaşamlarını toplum içinde
    alıştıkları ortamlarda sürdürebilmektedirler. Bir başka önemli husus da,
    rahatsızlığın başlangıcı ile hekime başvuru anı arasındaki sürenin uzamasının
    rahatsızlığın neden olduğu ruhsal toplumsal olumsuzlukları artıracağı ve
    tedaviyi olumsuz şekilde etkileyeceği konusudur. Bu nedenle erken müdahale önem
    taşımaktadır.

    Rehabilitasyon çalışmaları tedaviyi etkiler mi?


    Tıbbi tedavi altında ancak günlük yaşamını sürdürmede zorlukları olan
    kişilerin rehabilitasyon çalışmaları rahatsızlığını seyrini olumlu yönde
    etkilemektedir.

    Rahatsızlığın yinelenmesi nasıl önlenebilir?


    Uygun bir ilaç tedavisine eklenen psikoterapi uygulamaları rahatsızlığı
    olan kişinin kendisini 'etiketleyen', 'inciten şizofreni tanısının suç - ceza
    vb. yanlış çağrışımlarını aşmasını; kimliğinin bütünlüğünü ve benlik saygısını
    korumasını; varsanılarını ve hezeyanlarını kontrol edebilmesini; alevlenme
    belirtilerini tanımasını sağlayacak önlemlerden biridir. Kişinin rahatsızlığa
    tepkisi inkar, farkında olmama, tedaviye uyum göstermeme biçiminde olabilir.
    Kişinin kimliğini tehdit eden bir yaşam olayı olarak hayatı na giren bu durumu
    yaşamının merkezine almasını engellemek, değer verdiği amaçları, rolleri,
    toplumsal konumunu/kimliğini korumasına yardımcı olmak gereklidir.
    'Rahatsızlığın içine yerleşmesinı önleyip, rahatsızlığın dışında kalmasını ve
    rahatsızlığın yarattığı sorunlarla başetmesini sağlamak temel amaç olmalıdır.
    Tedavinin başarısı rahatsızlığı olan bireyin, ailesinin, tedavi ekibinin ve
    birlikte yaşadığı topluluğun birbirleriyle işbirliği içinde olmasına bağlıdır.
    Şizofreni sadece bir tıbbi sorun değildir. Aileyi, toplumsal yaşamdaki
    kemikleşmiş önyargıları, ekonomik koşulları da içeren bir insanlık durumudur
    aynı zamanda. Bu nedenle çözümü tek başına psikiyatriye terketmek çözümsüzlüğe
    giden yolda atılmı. Bir adım olabilir ancak.

    İLAÇ TEDAVİSİ


    Şizofreninin tedavisinde amaç nedir?

    Şizofreni tedavisinde
    düşünce, duygu ve davranış düzeyinde ortaya çıkan belirtilerin ilaçlarla kontrol
    altında tutulması, toplumsal yaşantıyla ilgili ortaya çıkan yakınmaların da
    diğer tedavi yöntemleriyle düzenlenmesi ve böylelikle kişinin kendisi ve
    çevresiyle uyumlu bir yaşam sürdürmesi hedeflenmektedir.

    Şizofrenide
    hangi tedavi yöntemlerine öncelik verilmektedir?

    Tedavide öncelik ilaç
    kullanımındadır. Ancak şizofreniyle ilgili bütün sorunları n çözümünde ilaç
    tedavisi tek başına yeterli olmamaktadır. Bu nedenle özellikle toplumsal
    yaşantıyla ilgili olarak ortaya çıkan yakınmaların çözümlenmesinde destekleyici
    ve bilgilendirici içerikli bireysel, grup ve aile tedavilerinin de
    uygulanmasında yarar vardır.

    Hangi türde ilaçlar kullanılır?


    Şizofreni psikotik bozukluklar arasında kabul edildiği için tedavide
    kullanı lan ilaçlar toplu olarak antipsikotikler olarak isimlendirilir. Psikoz
    terimi genel olarak gerçeği değerlendirme yetisinin bozulduğu durumlar için
    kullanılır. İlaçlar şizofreninin yanı sıra benzer belirtiler gösteren ve
    psikotik bozukluk olarak nitelenen başka psikiyatrik rahatsızlıklarda da
    kullanılırlar.

    Antipsikotikler nasıl etkili olmaktadır?

    Beyin
    milyarlarca sinir hücresi içermektedir. Şizofrenide kullanılan klasik ilaçlar
    (haloperidol, trifluoperazin vb.) beyindeki sinir hücreleri arası nda iletişimi
    sağlayan bazı maddelerin (örn. dopamin) aşırı etkinliğini engelleyerek etki
    göstermektedirler. Ancak aşırı dopamin faaliyeti sadece şizofreniye özgü bir
    durum değildir. Beyinde yapılar, sistemler, yollar ve bunlar arasındaki
    iletişimi sağlayan maddeler arasında son derece karmaşık ilişkiler
    bulunmaktadır. Örneğin bir sinirsel iletinin aksadığı anlarda bir başkası
    tamamlayıcı olarak devreye girebilmektedir. şizofreni tedavisinde kullanılan
    ilaçlar etki mekanizmaları aracılığıyla bir etkileşimler zinciri ortaya
    çıkarmaktadırlar. Beynin bütün sinirsel ağı içinde yeni bir düzenlemenin ortaya
    çıkması ise zaman içinde gelişen bir durumdur. Bu nedenle ilaçlar kullanılmaya
    başladıktan iki-üç hafta sonra etkilerini gösterirler. Atipik olarak nitelenen
    nisbeten daha yeni ilaçlar (klozapin, risperidon, olanzapin vb.) ise dopaminin
    yanı sıra beyinde hücreler arası iletide rol oynayan serotonin, asetil kolin,
    noradrenalin, GABA, glutamat vb. maddeler üzerine etkilidirler. Bu ilaçlara
    dopamin dışındaki diğer sinirsel ileticiler üzerinde de etkili olmaları, yan
    etki ortaya çıkarma olasılığının klasik ilaçlardan daha az olması gibi
    özellikleri nedeniyle atipik antipsikotik adı verilmektedir.

    İlaçlar
    hangi belirtilerde etkilidir?

    Klasik olarak nitelendirilen ilaçlar
    şizofrenisi olan kişilerde görülen varsanıların, hezeyanların, saldırganlık
    düzeyinde ortaya çıkan bazı davranış bozukluklarının ortadan kaldırılmasında rol
    oynarlar. Atipik antipsikotik adı verilen ilaçlar ise yukarıda sayılan
    belirtilerin yanı sıra içe kapanma, toplumdan uzaklaşma, aldırmazlık, ilgi ve
    istek eksikli ği, duygusal küntlük, iletişim kurmama, kendine bakımda azalma
    gibi belirtiler üzerinde etkilidir.

    İlaçlar hemen etki eder mi?


    Hayır. Seçilen ilacın etkinliğinin yeterli olup olmadığı hakkında kesin
    bir kanaat oluşturması için uygun dozla kullanımda 4-6 haftalık bir süreye
    gereksinme vardır. Belirtilen süre içinde istenen sonuç alınamazsa ya da yan
    etkiler nedeniyle tedavi erken sonlandırılmak zorunda kalınırsa yeni bir ilaca
    geçmek gerekir.

    Çok sayıda ilacı birlikte kullanmak hızlı iyileşme
    sağlar mı?

    Şizofrenide kullanılan ilaçların çoğunun ya da hepsinin aynı
    reçeteye yazılması yan etki riskini artırmaktan başka bir işe yaramaz; çünkü bu
    ilaçların önemli bir bölümü benzer etki mekanizmasına sahiptir. Bazen hezeyanlar
    ve varsanılar için ayrı, uyku düzenini sağlamak için ayrı bir ilaç,
    verilebilirse de kullanılan ilaç sayısının daha fazla artışı durumunda yapılan
    tedavinin güvenilirliği zedelenir. Tedavide amaç yan tesire yol açmadan
    rahatsızlığı tedavi edecek dozu bulabilmek ve bu dozda tedaviyi aksatmadan
    sürdürmektir.

    İlaçlar hangi sıklıkta kullanılmalıdır?


    Şizofrenide kullanılan ilaçlar ancak düzenli kullanıldıklarında etkili
    olmaktadırlar. Bu nedenle ilaç tedavisinin her gün aksatılmadan sürdürülmesi
    gerekir. Ancak ağızdan ilaç kullanımı yerine iki - dört haftada bir eşdeğer
    dozlarda kalçadan yapılacak iğnelerle de tedavi tercih edilebilir.


    İlaçlar ne kadar süre ile kullanılmalıdır?

    Şizofreni
    belirtilerini ortadan kaldırmak kadar belirtilerin tekrarlanması nı önlemeye
    yönelik uzun süreli ilaç kullanımı da önemlidir. İdame tedavisi adı verilen bu
    tedavinin süresi ve tedavide kullanılan ilaç dozu, tedaviyi üstlenen hekim ile
    birlikte bir uzlaşma zemininde belirlenmelidir. Genellikle tedavinin;
    rahatsızlığın başlangıç dönemindeki ilaç dozlarının, yakı nmaların
    yatı.tırılmasından sonra tedricen azaltılması suretiyle uzun yıllar aksatılmadan
    sürdürülmesi önerilir.

    Uzun süre ilaç kullanımında amaçlanan nedir?


    Şizofreni yineleme özelliği gösteren bir rahatsızlıktır. İlaçlar,
    halihazırdaki belirtileri yatıştırarak çoğu zaman rahatsızlığın hastaneye
    yatmadan tedavisine imkan sağlamalarının yanı sıra hastalığın yineleme
    olasılığını da azaltırlar ve diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasına olanak
    sağlarlar. Ayrıca kişinin rahatsızlığından dolayı bazı yetilerini yitirmesini de
    en aza indirirler. Tedavide etkili olan ilaçların bulunması, hastaların
    hastaneye yatmak zorunda kalmaksızın evlerinde tedavi edilmelerini sağlamış,
    depo hastanelerin tarihe karışmasında önemli bir rol oynamıştır. Hastaneye yatış
    tedaviyi kolaylaştırmakla beraber şizofreni tedavisinin esası, zorunlu olmadıkça
    hastanın yaşadığı ortamdan uzaklaşmadan tedavisinin sürdürülmesine
    dayanmaktadır.

    Uzun süre ilaç kullanmak ilaçlara karşı bir bağımlılık
    yaratır mı?

    Hayır. Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar kesinlikle
    uyuşturucu değildirler ve bağımlılık yapmazlar. Antipsikotik ilaçları kullanan
    kişiler ilaçların kendilerini uykuya meylettirdiğinden, beyinlerine uyuşukluk ve
    vücutlarına ağırlık verdiğinden yakınabilirler. Bu yakınmalar ilaçların olumlu
    etkilerinin değil yan etkilerininin bir sonucudur. Böyle durumlarda hekime
    danışılarak tedavinin daha uygun bir doza ya da yeni bir ilaca yönelik olarak
    değiştirilmesi sorunu çözer.

    İlaçların yan etkileri nelerdir?


    Şizofrenide tedavinin önemli bir bölümünü ilaçlar oluşturduğundan ve
    kimi yan etkiler kişinin ilaç kullanmaya isteksizlik duymasına yol açtığından
    yan etkileri ayrıntılı olarak bilmekte yarar vardır.
    1. Sinir Sistemi
    üzerine yan etkiler
    a- Erken dönemde ortaya çıkan yan etkiler: Birden ortaya
    çıkarak özellikle boyun, ense, sırt, dil, ağız, yüz ve göz kaslarını etkileyen
    kimi zaman ağrılı da olabilen aralıklı kasılmalardır. Bu devrede kişinin gözleri
    yukarı doğru kayabilir. Bedeni bir yay gibi gerilebilir. Bu kasılmalar
    genellikle tedavinin ilk bir haftası içinde ortaya çıkar. Tedavinin ilk
    dönemlerinde görülen bir başka belirti de çok rahatsız edici bir iç sıkıntısı,
    yerinde duramama, sürekli dolaşma isteğidir. Ayrıca ilaç kullanımı süresince
    genelde tedavinin ilk bir ayı içinde Parkinson Hastalığı'na benzer bir tablo
    gelişebilir. Yüz ve boyun kaslarından başlar, omuzlara ve gövdeye yayılır. Genel
    olarak hareketlerde yavaşlama, jest ve mimiklerde azalma (maske yüz), deride
    yağlanma, tükrük salgısında artma, konuşmada tekdüzelik, küçük adımlarla ve öne
    doğru hafif kambur bir şekilde kolları sallamadan yürüme (robot gibi olma), el
    ve ayaklarda istem dışı titremeler görülür. Yukarıda sayılan bütün yan etkiler
    ilacı kullanan kişileri ve yakınlarını oldukça tedirgin eder. Antipsikotiklerin
    herhangi bir tanesinin kullanımı sırasında ortaya çıkan sıkıntıların bütün
    ilaçlara karşı peşin hüküm oluşturması sık rastlanılan bir durumdur. Bir ilaçla
    yan etki yaşayan kişi, kullanımına karşı isteksiz hale gelebilmektedir.
    Öncelikle belirtmeliyiz ki, bu yan etkiler, ilacı kullanan herkeste görülmez.
    Görüldüğü durumlarda ise hekimin tedaviyi yeniden düzenlemesiyle kısa süre
    içinde çözümlenir.
    b- Geç dönemde ortaya çıkan yan etkiler: Tedavinin üç
    aylık dönemi sonrasında daha sık görülür. Çoğu zaman yüz bölgesinde başlar.
    Çiğneme, dil şapırdatma, dudaklarda titreme, parmaklarda solucan gibi
    kıvrılmalar gibi belirtilerle kendisini gösterir.
    2. Alerjik yan etkiler
    Özellikle klorpomazin (Largactil) ile deri döküntüleri ya da günışınları na
    aşırı duyarlılık sonucu deride bronzlaşma görülebilir.
    3. Otonomik yan
    etkiler şaşkınlık hali (özellikle yaşlı hastalarda ve gece), vücudun ısı
    ayarının bozulması (sıcakta ateşlenme, soğukta ateşin düşmesi) gibi belirtilerin
    yanı sıra tansiyon değişmeleri, ağız kuruluğu, kabızlık vb. görülebilir. Son
    derece nadir ama tehlikeli bir durum olan 'nöroleptik malign sendrom'
    gelişebilir: Kaslarda katılaşma, ateş yükselmesi, bilinç değişiklikleriyle
    kendini gösterir; komaya dek gidebilir.
    4. Göz üzerinde yan etkiler
    özellikle thioridazin (Melleril) ile günde 8OOmg'ın üzerindeki dozlarda görme
    kaybına denk giden görme bozuklukları ortaya çıkabilir.
    5. Hormonal yan
    etkiler Özellikle kadınlarda memelerden süt gelmesi ve adetten kesilmeye neden
    olabilirler.

    Bütün ilaçlar yan etki gösterir mi?

    Hemen hemen
    bütün ilaçların yan etkileri vardır. Yan etkiler ilaçların etki mekanizmalarına
    ve kullanılan dozlarına bağlı olarak değişir. Ancak şizofreni tedavisinde
    özellikle son yıllarda sinir sistemi üzerine yan etkileri oldukça az olan ve
    yukarıda 'atipik' olarak söz edilen ilaçlar daha yaygı n olarak kullanılmaya
    başlanmıştır.

    Yan etkiler ilacın kesilmesini gerektirir mi?


    Hayır. Rahatsızlık düzeyine, yaşa, bünyeye göre ilaç seçimi ve doz
    ayarlaması yan etkileri en aza indirir. Bazı yan etkilerin önlenmesi için bir
    süreliğine yardımcı ilaçlar [Akineton, Sormodren vb.) kullanılabilir. Gerekirse
    doz azaltılabilir ya da başka bir ilaca geçilebilir.

    Başka ilaçlarla
    birlikte kullanılmasında bir sakınca var mı?

    Şizofreni tedavisindeyken
    başka bir rahatsızlık nedeniyle ilaç kullanılması gerekebilir. Böyle durumlarda
    diğer rahatsızlığın türü ve tedavisiyle halihazırda kullanılan antipsikotiklerin
    etkileşimi konusunda ayrıntılı bilgi almak için tedavileri düzenleyen hekim ya
    da hekimlerle görüş alışverişinde bulunmakta yarar vardır.

    Hamile iken
    kullanılabilir mi?

    Hamileliğin özellikle ilk üç ayı süresince çok
    zorunlu kalınmadıkça ilaç kullanılmamalıdır.

    Yaşlılarda nasıl
    kullanılmalı?

    Yaşlılarda kalp-dolaşım ve sindirim sistemi üzerine yan
    etkileri az alan ilaçlar düşük dozlarda kullanmak daha uygundur.


    Tedavideki en etkili ilaç hangisidir?

    Şizofrenide kullanılan
    ilaçlar çoğunlukla benzer etki mekanizmalarına sahiptir. Dolayısıyla şimdilik
    'en etkili' tek bir ilaçtan söz etmek mümkün değildir. İllaçların aralarındaki
    farklılıklar daha çok yol açtıkları yan etkilere ilişkindir. Ancak eskiden
    sadece varsanı ve hezeyanlarda etkili ilaçlar mevcutken, giderek diğer
    yakınmalar üzerinde de etkili ve yan etkileri daha az olan ilaçlar kullanıma
    girmektedir.

    Şizofrenide 'Şok tedavisi' kullanılıyor mu?

    Halk
    arasında 'Şok tedavisi' diye bilinen elektro konvülsif terapi (EKT), düşük doz
    elektrik akımı ile hastaya bir tür sara nöbeti oluşturmaktan ibarettir. Bu
    tedavinin yan etkileri, admin ve çağrışımının ürkütücülüğüne karşın oldukça
    azdır. EKT, şizofrenide ilk etapta düşünülen ya da her durumda uygulanan tedavi
    değildir.

    İlaç kullanmak dışında yapılabilecek şeyler nelerdir?


    Şizofreni kalıtımsal yatkınlığı olan kişilerde ağır dışsal zorlanmalar,
    sorun çözme yeteneklerinin yetersizliği ve toplumsal destek sistemlerinin
    zayıflığı gibi ek koşulların biraraya gelmesi sonucunda ortaya çıkar ya da
    tekrarlar. Bu nedenle;
    o Belirtilerin ortadan kaldırılması için ilaç
    kullanmak,
    o Zorlanmaların sıkıntısını gidermek için çevresel düzenlemeler
    yapmak,
    o Toplumsal destek sistemlerini güçlendirmek için aile ve grup
    terapilerine, kendine yardım gruplarına katılımlarını sağlamak,
    o Toplumsal
    becerilerini ve sorun çözme yeteneklerini artırmak için eğitmek, destekleyici
    psikoterapi yöntemlerinden istifade etmek gerekli olabilir.

    PSİKO-SOSYAL
    TEDAVİLER

    Şizofrenide psiko-sosyal tedavi ne anlama gelir?


    Şizofrenide ilaç tedavisi dışında kalan diğer tedavi yöntemlerini
    tanımlamak için "psiko-sosyal tedaviler" terimi kullanılır. Psikososyal
    tedaviler, düzenli ilaç kullanmakta olan ve rahatsızlığın alevlenme döneminde
    bulunmayanlar için geçerlidir.

    Psiko-sosyal tedavilere neden gerek
    duyulur?

    Şizofreni, kişinin dünyayı algılama tarzını, düşünce ve
    duygularını etkileyerek başkalarından farklı davranışlar göstermesine yol açan
    bir rahatsızlıktır. şizofrenisi olan kişi düşünce dizgesinde ortaya çıkan gerçek
    dışı, benliğe yabancı değişikliklerin etkisinde yoğun bir bunaltı yaşar.
    Yaşadığı bunaltı nedeniyle kişilerarası ilişki kurmayı sağlayan basit işlevleri
    bile yerine getiremeyebilir. Benlik bütünlüğünü koruyamadığı için başkalarına
    karşı kendisini savunmasız hisseder. İnsanlara güveninin kaybolmasıyla birlikte
    kendi dünyasına çekilmeye, ilişkilerini asgariye indirmeye başlar. Bu
    farklılaşma aile ilişkileri, kişiler arası ilişkiler, okul, iş ve sosyal uyum
    üzerine olumsuz bir şekilde yansır. Bu değişikliklere şizofrenisi olan kişinin
    yakınları bir anlam veremeyip kaygılanarak ne yapacaklarını nasıl
    davranacaklarını bilemez hale gelirler. şizofrenisi olan kişilerin yakınlarında
    öncelikle gözlenen tepki rahatsızlığın yadsınması ve değişikliklerin kapris,
    tembellik, bencillik olarak değerlendirilmesidir. Rahatsızlık süreci ilerledikçe
    toplumsal ortamdan uzaklaşma, kendi dünyasına kapanma artar. Aile fertlerinin bu
    uzaklaşmaya tepkisine bağlı olarakda "kopma" süreci şekillenir. Şizofrenisi olan
    kişinin kendine özgü dünyasını anlama çabasında olmayan ön yargılı yaklaşımlar
    sorunu iyice çözümsüz hale getirebilir. Gerçeği algılamadaki farklılıklar,
    çevreye ilgide azalma, sorumluluk almakta ve yerine getirmekte güçlük gibi
    şizofreni rahatsızlığının doğasına ilişkin sorunlar nedeniyle kişi belirgin uyum
    sorunları yaşamaya başlar. Işte bu noktada hem rahatsızlığı olan kişinin iç
    dünyasındaki karışıklığı düzeltecek hem de toplum içindeki yalnızlığını ortadan
    kaldıracak, giderek yitirmekte olduğu yetenek ve becerilerini ona yeniden
    kazandıracak, bozulmuş iletişimi yeniden kurabilmesine olanak verecek tedavi
    yaklaşımlarının devreye girmesi gerekli olmaktadır. Bu nedenle şizofreni
    tedavisinin önemli bir bölümünü psikososyal yaklaşımlar oluşturmaktadır.


    Şizofrenide kullanılan psikososyal tedavi yöntemleri nelerdir?


    1. Destekleyici tedaviler: Bu tedavi yaklaşımı şizofrenisi olan kişinin
    yeteneklerinin gerilediği stresli yaşam olaylarına karşı daha duyarlı hale
    geldiği düşüncesine dayanır. Tedavide amaç, eksiklikleri ve kayıpları ortadan
    kaldırma, duygusal destek sağlama, yaşam olaylarına yönelik uygulanabilir bilgi
    ve beceri kazandırmaktır. Günümüzde şizofreni için uygulanabilirliği en kolay,
    yaygın bireysel psikoterapi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Destekleyici
    psikoterapi etkin dinleme; günlük yaşamı etkileyen sorunların çözümü üzerine
    konuşma; hastalık belirtileri, nüks ve riskler konusunda bilgilendirme tedaviye
    uyum sağlama ve sosyal ilişkileri desteklemeye yönelik olarak uygulanır. Kısa
    süreli bir yaklaşımdır. Kişi hastalık belirtileri ve belirtilerin stresle
    ilişkisi konusunda eğitildiğinde sıkıntı yaratan durumlarla başetme, kontrol
    altına alma ve savunma stratejileri geliştirme şansına sahip olur.
    2.
    Bilişsel davranışçı tedaviler: Bu tedavi yöntemi rahatsızlığın nedenine yönelik
    değildir. İşlevselliğin arttırılması rahatsızlığın olumsuz gidişinin
    engellenmesi amaçlanmaktadır. Şizofrenisi olan kişinin sorunları işlevsel açıdan
    ele alınarak uyumsuz davranışın yerine uyumlu davranışın konması hedeflenir. Hem
    yitime maruz kalan yetiler hem de sağlam kalan davranış özellikleri ele alınır.
    Halihazırda sahip olunan beceri ve yetenekler aracılığıyla günlük yaşamdaki
    işlevsellik arttırılmaya çalışılırken, yitirilen davranışları da yeniden
    kazandırma stratejileri uygulanır. Şizofrenisi olan kişinin düşünce bozuklukları
    özellikle sanrılarla (hezeyanlarla), işitsel varsanılarla başa çıkması
    duygularını uygun bir şekilde dışa vurabilmeyi öğrenmesi sağlanmaya çalışılır.
    Bu amaçla günlük faaliyetlerin kayıt edilmesi program hazırlama ve uygulama, ev
    ödevlerinin gerçekleştirilmesi tedavinin önemli unsurlarındandır. Uzun süreli
    bir tedavi yaklaşımında tedavi, oldukça yapılandırılmış bir program dahilinde
    ailesel iletişimi ve şizofrenisi olan kişinin sorun olarak nitelenen
    davranışlarını değiştirmeye yöneliktir.
    3. Grup tedavileri: Rahatsızlığın
    bazı belirtilerinin ortadan kaldırılması, sosyal uyumun arttırılması, bilimsel
    kayıplar ve işlev yitiminin azaltılması amaçlanır. Grup dinamiklerinin sunduğu
    zeminde etkileşim, eğitim ve destek olanaklarıyla ortak yaşantıların
    paylaşılması, toplumsal davranışlar konusunda geri bildirim, yeni sosyal
    beceriler geliştirilebilmesi sağlanmaya çalışılır. Terapist burada doğal grup
    dinamikleri olan cesaretlendirme, öğrenme ve değişimi kullanır. Toplumsal beceri
    kazandırma amacıyla rol provası, model olma, yeni davranış modellerine öncülük
    yapma, beceri geliştirme gibi yöntemler kullanılır. Ayrıca bilişsel alandaki
    bozulmaları azaltmaya yönelik olarak da zihinsel işlevler, bellek, dikkat, algı,
    kavramsallaştırma ve duyguyu ifade edebilme gibi konular üzerinde çalışılır.
    Tedavide amaç iç görü kazandırmak, davranışlarda değişiklik sağlamak, toplumsal
    destek alanlarını çoğaltmak, boş zaman etkinliklerine katılımı arttırmak
    biçiminde özetlenebilir. Tedaviler düzenli, planlanmış oturumlar biçiminde,
    sınırlı sayıda kişinin katılımıyla gerçekleşir.
    4. Aile tedavileri:
    şizofreni kişiyi olduğu kadar aileyi de derinden etkileyen bir rahatsızlıktır.
    Şizofreninin yarattığı bunaltının şizofrenisi olan kişiye ve yakınlarına
    yüklediği zorlukların gerilimi yeniden ona yansıyarak rahatsızlık sürecini
    olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla uygulanır. Rahatsızlığın oluşması ve
    ortaya çıkmasındaki aileye ait hazırlayıcı etmenleri anlamaya, rahatsızlığın
    ailede yarattığı olumsuzlukları ve güçlükleri ortadan kaldırmaya yönelik bir
    tedavi yöntemidir. Ailenin rahatsızlığı doğru anlamasını, akılcı bağlantılar
    kurmasını, olumlu tutumlar ve gerçekçi beklentiler geliştirmesini olanaklı
    kılar. Aile tedavilerinde,
    o Rahatsızlık konusunda bilgi sağlama,
    o
    Ailenin kaygılarının, çatışmalarının anlaşılması ve dile getirilmesine olanak
    sağlama,
    o Ortaya çıkan sorunları çözme, çözüm yollarını geliştirmeye
    yönelik bir zemin hazırlama, seçenekler oluşturma, kullanılabilir öğütler verme,

    o Rahatsızlığa karşı dayanma gücünü arttırma,
    o Aile içi duygu dışa
    vurumunun uygun biçimde yapılmasını sağlayarak iletişim becerilerini geliştirme
    amaçlanmaktadır.
    Aile yaklaşımları iki büyük alanı hedef almıştır:
    Belirtilerin bastırılması ve hastalığa yönelik ailesel-toplumsal tepkileri
    olumlu yönde geliştirme. Ailede rahatsızlığa ilişkin olumsuz duyguların yüksek
    düzeyde dışavurumu rahatsızlığın ilerlemesinde ve alevlenmesinde önemli bir paya
    sahiptir. Bu nedenle şizofrenisi olan kişinin yakınlarının bireysel
    kaygılarının, çatışmalarının dile getirilmesi; çözüm yollarının tartışılması;
    rahatsızılığın doğası ve belirtileri, nedenleri, gidişi ve sonlanması konusunda
    bilgilendirmeyle olumsuz duygu dışavurumu azaltılır. Aile tedavilerinin bir
    yararı da şizofrenisi olan kişinin ve yakınlarının ilaç tedavisine ve diğer
    tedavilere uyumunu arttırmasıdır.
    5. Ortam tedavisi: Bu yöntemle şizofrenisi
    olan kişinin yaşadığı yerlerin bir tedavi ortamı olarak kullanılması amaç
    edinilir. Kişinin tedavi görmekte olduğu yataklı tedavi kurumları, gündüz
    hastaneleri, psikososyal tedavi merkezleri, çalıştığı işyeri, yaşadığı sokak
    birer tedavi ortamı olarak kabul edilir. Deneyimli bir ekip tarafından
    yürütülmesi gereken bir tedavi yöntemidir. Gerçeği değerlendirme yetisi bozulmuş
    olan kişinin dürtü denetimini sağlamak, kendisine ya da başkalarına yönelik
    olabilecek zararlı davranı şlarını önlemek, insanlarla etkileşimini arttırmaya
    cesaretlendirmek, uyumlu davranış modeller geliştirmek amaçlanır. Ayrıca
    toplumsal yaşama uyumunu arttırmak amacıyla yaşadığı toplumda öne çıkan kişileri
    bilgilendirmek, toplumdan soyutlanmasını engellemek, ona özgü yaşam koşullarının
    oluşturulmasını sağlamak hedeflenir. Bu yaklaşımla şizofrenisi olan kişinin
    işlevsel durumuna uygun sorumluluk alması sağlanmaya, hasta rolünden sıyrılıp
    normal yaşam tarzına yakın davranışlar geliştirilmesi olanaklı kılınmaya
    çalışılır. Ülkemiz koşullarında ortam tedavisi şimdilik yeterince uygulanma
    imkanı bulamamaktadır.

    Psikososyal tedavi yöntemleri nasıl
    uygulanmaktadır?

    Bu yaklaşımlar karşılıklı etkileşim içeren birbirine
    sıkı sıkıya bağlı alanlardır. Onların sadece birini sürdürmeye çalışmak,
    belirtilerin giderilmesi, sosyal iyileşme ve yaşam düzeyini arttırmaya yönelik
    katkıları yetersiz kılar. Bu nedenle psikososyal tedavi yöntemlerinin birlikte
    uygulanması yararlıdır.

    Şizofreninin tedavisinde psikoanalitik yönelimli
    psikoterapi yaklaşımları uygulanır mı?

    Şizofreninin zihinsel bozulma
    sürecinde çocukluk dönemine özgü büyüsel, gerçekliğe uymayan, neden sonuç
    ilişkileri gözetmeyen, bütün varlıklara canlılık affeden ilkel düşünce
    süreçlerine doğru gerileme olur. Kişinin ruhsal enerjisi dış dünyadan ve kendi
    dışındaki varlıklardan geri çekilip kendi bedenine aktarılır. Bu da kişinin içe
    kapanmasına, kendi yarattığı dünyada tek başına yaşamasına neden olur.
    Şizofrenisi olan kişide ortaya çıkan bilinçdışı çatışmaların rahatsızlığa neden
    olduğu düşüncesindeki bazı psikoterapistler derinde yatan bilinçdışı çatışmaları
    yüzeye çıkarıp onlardan arınarak rahatsızlık belirtilerinin ortadan
    kaldırılabilece ğine inanırlar. Bu yaklaşımın kişinin zaten çok kırılgan olan
    benliğinin dağılmasına yol açabileceği görülmüş ve şizofrenide psikodinamik
    yönelimli psikoterapi yöntemleri yerine destekleyici yaklaşımların daha yararlı
    olduğu kabul edilmiştir.

    Şizofrenide psikososyal rehabilitasyon ile
    amaçlanan nedir?

    Rehabilitasyonun iki temel amacı:
    1. İşlevsel yeti
    yitiminin azalmasına, giderilmesine yönelik eğitim vermek ve deneyimleri
    arttırmak,
    2. Toplumsal ilişkilerle ilgili elverişsizlikleri ortadan
    kaldırmaya yönelik çevresel destek sistemlerini arttırıcı olanaklar
    geliştirmektir. Rehabilitasyon programları ve servisleri; mesleki rehabilitasyon
    servisleri, tedavi evleri ve psikososyal rehabilitasyon merkezlerini
    içermektedir. şizofrenisi olan kişinin yaşamını etkileyen en önemli sorunlardan
    biri işsizlik, çalişmama durumudur. Bu nedenle mesleki rehabilitasyon
    şizofreninin rehabilitasyonundaki en temel yaklaşım noktalarından biri
    olmaktadır. Bu programlar hastanelerdeki çalışma alanlarında, işe odaklanmı ve
    mesleki yetileri geliştiren ya da yitimi azaltan bir içerikle gelişmektedir.
    Psikososyal rehabilitasyonun gerçekleştirildiği en temel uygulama ise gündüz
    hastanesi uygulamalarıdır. Şizofrenisi olan kişinin mesaiye gider gibi gittiği
    bu ortamdan bireysel ve grup halinde uygulanan psikoterapilerin başında da daha
    yaygın biçimde psikososyal rehabilitasyona yönelik programlar uygulanmaktadır.
    Bireyler gün boyunca sorumluluk alarak çay ocağı, büfe gibi küçük çaplı
    işletmeleri çalıştırma, bütçe yapma, bankaya gitme gibi bazı işleri yürütmek,
    bazı kurslar ve eğitim programlarına devam etmek, yeni durumlarına uygun bir
    takım işleri öğrenmek ve becerilerini geliştirmeye yönelik uğraşi terapisini
    sürdürmek gibi etkinliklerde bulunmaktadırlar. Kişilerin yeniden hastaneye
    yatmalarını önlemeye yönelik girişimler de rehabilitasyonun kapsamındadır.
    Şizofrenisi olan kişinin mahallesinde, iş yerinde, yaşamını sürdürmekte olduğu
    bütün alanlarda temel yaşam gereksinmelerini karşılamaya, sorunlarını çözebilme
    ve rahatsızlığıyla başa çıkma becerilerini geliştirebilmeye, toplumsal destek
    s

      Forum Saati C.tesi Nis. 27 2024, 21:07