Şizofreni nedir?
Şizofreni, basitleştirerek
söylersek insanın düşünce, duygu ve davranışlarında, kendisinin ve
çevresindekilerin yaşantısını önemli ölçüde etkileyen birtakım değişikliklere
sebep olan bir rahatsızlıktır Bu değişiklikler geçici ya da kalıcı olabilir.
Şizofreni kelimesi ne anlama gelir?
Şizofreni (schizophrenia)
kelime olarak zihin bölünmesi anlamına gelmekle birlikte bu, 1900'lü yılların
başlarında kullanılan eski bir deyimdir. Günümüzde şizofreni kelimesi zihin
bölünmesi ya da kişilik yarılması anlamında kullanılmamaktadır. Yine eski
dönemlerde şizofreniye 'erken bunama' denmişse de bu tanımlama da bugün terk
edilmiştir
Sebebi nedir?
Sebebi kesin olarak bilinmemekle
birlikte kalıtımın, biyokimyasal, ruhsal, toplumsal, çevresel etmenlerin
şizofreninin ortaya çıkışında rolü olduğu bilinmektedir Şizofreninin, biyolojik
yatkınlığı olan bir insanda, bir dış etmenin gerilim oluşturan etkisiyle ortaya
çıktığı söylenmektedir.
Daha çok ne zaman ortaya çıkıyor?
Şizofreni 1535 yaşları arasında ortaya çıkar. Toplumda ortalama yüz
kişiden birinde görülür. 40 yaşından sonra ise nadiren rastlanmaktadır.
Doğuştan mı gelir? İrsi midir?
Şizofrenide kalıtımın rolü
vardır. Babada ya da anne de şizofreni varsa çocukta olma oranı %10-12'dir, yani
onda bir ihtimaldir. Eğer uzak akrabalarda şizofreni varsa çocukta şizofreni
görülme oranı yirmide bir ihtimale kadar düşer.
"Şizofreni si olan
birinin çocuğu da kesinlikle şizofreni olacak" demek bu nedenle yanlıştır.
Evde çok dayak yiyen şizofreni olur mu?
Hayır Evde kötü
muameleye uğramak tek başına şizofreni nedeni sayılmamaktadır.
Çok
okumaktan ya da çok çalışmaktan olur mu?
Hayır
"Kara sevdaya
düştü de hastalandı" derler.
Çok sevmek, eza cefa çekmek şizofreninin
nedeni değildir, ama ortaya çıkmasında diğer etmenlerle birlikte rol
oynayabilirler.
Şizofreni olunca akıl gidiyor mu?
Hayır.
Şizofreniyi nasıl fark ederiz?
Şizofreni kendisini insanın dış
görünümünde, konuşmasında, duygularını ifade etmesinde, davranışlarında ve
düşüncelerinde yaptığı değişiklikler ve bunların toplumsal yansımalarıyla belli
eder.
Şizofrenisi olan bir insanın dış görünümünde ne gibi değişiklikler
olur?
Giyim kuşama özen, kendisine bakım azalabilir ve alışagelmişin
dışında giyim görülebilir. Bazılarında yüz ifadesi donuklaşır. Bazı kimselerin
ise dış görünümünde rahatsızlık öncesi ve sonrasında herhangi bir farklılık
olmayabilir.
Duygular da değişir mi?
Mimikler ve jestlerde
azalma, çevrede olup bitenlere karşı ilgisizlik görülebilir. Ancak bu durum o
insanın duyguları olmadığı anlamına gelmez. Burada söz konusu olan duyguların
dışavurumunda sorun olmasıdır.
Yüz ifadesinde herhangi bir donukluk
olmaksızın bazı kimselerin duygusal çökkünlük, bunaltı, endişe, kaygı ya da öfke
içinde oldukları gözlenebilir.
Nasıl konuşurlar?
Şizofreni
aramızdan insanların, eşimizin, çocuğumuzun, akrabalarımızın yaşayabileceği bir
rahatsızlıktır. Bu nedenle şizofrenisi olan insanların bizden tamamen farklı bir
tür olarak görmememiz gerekir.
Şizofreni için yüzde yüz tipik olan bir
belirti yoktur.
Konuşma da bunlardan biridir. Bazen konuşmada bir
dağınıklık görülmez, konuşma anlaşılır bir çerçevededir ve rahatlıkla diyalog
kurmaya imkan verir. Bazılarında ise dağınık ve muğlaktır, yer yer kopmalar
içerir, kendisine özgü anlamı olan sözcüklerle, gereksiz ayrıntılarla doludur,
belirli bir mantık örgüsünü izlemez, sözcükler arasında anlam bütünlüğü
kurulamayabilir
Davranışlarda ne gibi değişiklikler olur?
Yalnız
yaşamaya, toplumsal yaşantıdan elini eteğini çekmeye doğru bir eğilim ortaya
çıkabileceği gibi tam tersine yakınlarına bağımlılıkta artma da görülebilir.
Toplumsal normlar çerçevesinde dışardan bir bakışta amaçsız ve anlamsız gibi
görünen davranışlar bulunabilir. Yerinden hiç hareket etmeme, devamlı bir
noktaya bakarak hiç konuşmama ya da işbirliği kurma taleplerini sürekli olarak
karşılıksız bırakma görülebilir.
Özellikle rahatsızlığın alevlendiği
dönemlerde banyo yapmak, tıraş olmak, makyaj yapmak gibi günlük alışkanlıklarda
değişme gözlenebilir.
Kimi zaman mal mülke, kendisine ya da başkalarına
yönelik saldırgan davranışlar olabilirse de can güvenliğine yönelik
saldırganlığa normal kabul edilenlerden daha fazla oranda rastlanmamaktadır,
Şizofrenisi olan bir insanın düşüncesi nasıldır?
Bazıları
başkalarından zarar görecekleri endişesi içinde takip edildiklerini,
öldürüleceklerini, insanların kötü maksatlarla kendileriyle uğraştıklarını
düşünebilirler. Bu nedenle dışarı çıkmaktan korkabilir eve kapanabilirler,
zehirleneceklerini düşünerek yemek yemeği, ilaç içmeyi reddebilirler
Bir
kısmı kendileriyle ilgili yayın yapıldığı düşüncesiyle televizyondan,
gazetelerden rahatsız olabilirler ya da düşüncelerinin çalındığını, okunduğunu
iddia edebilir Kimileri ise kendi bedenleri ile dış dünya arasındaki sınırın
silindiğini, bedensiz olduklarını, varolmadıklarını ya da ellerinin, yüzlerinin
ve vücutlarının diğer bölümlerinin değiştiğini ve onların kendilerine ait
olmadığını düşünebilirler Bazı olağanüstü yetenekleri olduğunu söyleyebilirler.
Emreden, hakaret eden, hareketlerini yorumlayarak yönlendiren hayali
sesler duyduklarını ya da kendi düşüncelerinin dışarıdakiler tarafından
duyulduğunu iddia edebilirler. Bu seslere yanıt vererek karşılarında biri
varmışçasına kendi kendileriyle konuşabilirler. Uyanıkken gözlerinin önüne
çeşitli görüntüler geldiğini ifade edebilirler. Şizofrenisi olan insanların kimi
zaman bütün bunlardan şikayetçi oldukları kimi zaman da bunlar gerçekmiş gibi
yaşadıkları ve ona göre davrandıkları görülebilir.
Bu belirtiler
şizofrenide her zaman bulunur mu?
Hayır. Bu belirtiler sıklıkla
alevlenme dönemlerinde görülür.
Belirtilerin bir iki tanesi bir insana
şizofreni demeye yeter mi?
Hayır. Gazetede okuduğumuz, televizyonda
gördüğümüz sağlıkla ilgili haberlerden hemen sonra aynı sorunları bizim de
yaşadığımız kanısına kapılıp telaşlanabiliriz. Şizofrenide belirtilerin
nitelikleri ve süreleri, toplumsal yaşantıda yol açtıkları değişiklikler çok
önemlidir. Adlandırmayı şizofreni üzerinde uzun yıllar kuramsal ve pratik
eğitimden geçerek sorumluluk almış insanların yapması gerekir.
Şizofreni
nasıl tedavi edilir?
İlk aşama, hekim danışmanlığında uzun süre düzenli
olarak sürdürülmesi gereken ilaç tedavisidir
İlaç hemen etki eder mi?
İlaçların düzenli kullanımda beklenen etkiyi sağlaması için iki üç
haftalık bir süreye ihtiyaç vardır. Bunlardan şikayetçi oldukları kimi zaman da
bunları gerçekmiş gibi yaşadıkları ve ona göre davrandıkları görülür.
İlaçla tedavi de amaç nedir?
İlaçla tedavi, rahatsızlığı çoğu
zaman tamamen iyileştirmemekle birlikte, şizofreni belirtilerini yatıştırmakta,
kontrol altında tutmakta, kişiyi çevresindekilerle ilişkilerinde daha iyi bir
konuma getirmekte, nükslere bağlı sık hastane yatışlarının önüne geçerek kişinin
evinden, ailesinden, alıştığı ortamdan uzak kalmasını önlemektedir.
İlaçlar her gün alınmak zorunda mı?
Şizofreninin ilaçla tedavisi
her gün düzenli olarak ağızdan alınacak ilaçlarla yapılabileceği gibi iki-dört
haftada bir kalçadan yapılan iğnelerle de benzeri bir etki sağlanabilir.
Yan etkileri nelerdir?
En sık rastlanan yan etkileri: Gözlerin
yukarı kayması; belde-boyunda kasılma; ağızda tükrük salgısının artması; halk
arasında 'Robot gibi oldu' diye tanımlanan yüz ifadesinde donukluk ve
hareketlerde yavaşlama hali; huzursuzluk içinde yerinde duramama ve sürekli
hareket etme isteği; elde-ayakta titremeler; güneş ışığına aşırı duyarlılık;
görme bulanıklığı gibi belirtilerdir. İlaç kullanmaya başlamadan evvel ilacın
yan etkileri hakkında hekimden bilgi istemek her insanın doğal hakkıdır.
Şizofrenide kullanılan ilaçlar bağımlılık yapan, uyuşturucu ilaçlar
mıdır?
Bu ilaçlar uyuşturucu değildir, bağımlılık yapmazlar. Sık sık
dile getirilen 'ilaçlar uyuşturuyor' düşüncesi bu ilaçların uyuşturucu olduğu
anlamında değil, ilaç alanların, ilacın etkisine bağlı olarak yaşadıkları
duyguları sıklıkla 'uyuşukluk' olarak tanımlamalarıyla ilgilidir. Biperiden
(Akineton) ise şizofreninin tedavisinde değil, şizofreni ilaçlarının yan
etkilerini gidermek için kullanılmaktadır. Tedavide kullanılmaya başlayan yan
etkileri düşük ilaçlarla birlikte artık Akineton gibi kötüye kullanıma açık
ilaçlara gereksinim giderek azalmaktadır.
Şizofrenide ilaç tedavisi tek
çare midir?
Hayır, Şizofreni rahatsızlığının tedavisinde ilaç tedavisi
mutlaka gerekir, ama yanı sıra diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasında yarar
vardır.
Diğer tedavi yöntemleri nelerdir?
Şizofrenisi olan
insanların ve ailelerinin ayrı ayrı bir araya gelebileceği grup tedavileri,
çeşitli davranışçı tedavi yöntemleri, destekleyici yöndeki tedavi yaklaşımları,
ailelere yönelik bilgilendirme toplantıları da en az ilaç tedavisi kadar
önemlidir.
Şizofreni teşhisi konmuş bir insan evlenebilir mi,
evlendirilirse iyileşir mi?
Şizofrenisi olan bir insanın aktif
rahatsızlık dönemi dışındayken evlenmesinin önünde herhangi bir engel yoktur.
Evliliğin şizofreniyi iyileştireceği düşüncesi ise toplumda sık rastlanan yanlış
bir düşüncedir
Hocalara okutmak, kurşun döktürmek iyileştirir mi?
Herkesin inançları doğrultusunda derdine çare araması doğaldır. Ancak
şizofreni, üzerinde hekimlerin yıllardır uğraş verdiği, tıbbi tedavi imkanları
hızla çoğalan bir rahatsızlık olup çareyi hocalarda aramak sadece zaman kaybına
yol açar.
Peki şizofreninin gidişatı nasıldır?
Şizofreni
rahatsızlığının belirtileri insandan insana değiştiği gibi aynı insanda zaman
içinde de farklılık gösterir. Şizofreninin üçte ikisinde rahatsızlık, kısa
süreli alevlenmelerde düzelme dönemleri arasındaki tekrarlar halinde
görülmektedir. Günümüzde rahatsızlığın gidişatında olumlu bir değişiklik olduğu
gözlenmektedir.
Bu ne anlama gelir?
Eskiden şizofrenisi olan
insanlar uzun yıllar boyunca hastanelerin kapalı ortamlarında tutulmaktaydı.
Bugün ise rahatsızlığın alevlendiği dönemlerdeki kısa süreli yatışlar haricinde
artık çoğunlukla ayaktan tedavi uygulaması geçerlilik kazanmıştır.
Şizofreni tamamen iyileşir mi?
Şizofreni tanısıyla tedavi olan
insanların beşte birinde zaman içinde belirtilerin tamamen ortadan kaybolduğu
saptanmıştır. Ancak bu düzelme rahatsızlık öncesi işlevsellik düzeyine, yani en
başa dönmeyi çoğu zaman sağlamamaktadır
Toplumsal yaşama nasıl yansır?
Şizofreni toplumdan uzaklaşmaya, yalnız başına bir yaşama yol
açabileceği gibi bazıları rahatsızlıklarına rağmen toplumsal ilişkilerini bir
ölçüde koruyabilir, mesleklerini sürdürebilirler
Rahatsızlığı olan
insanların yakınları utanç ya da suçluluk duyguları yaşayabilirler.
Rahatsızlığın oluşumunda kendilerinin geçmişte yapmış olduklarını düşündükleri
yanlışlıkların payı olduğunu düşünebilirler ya da rahatsızlığın çevrelerinde
yarattığı etkilere bağlı olarak utanç duygularına kapılabilirler Aile
şizofreniye kendisinin neden olduğuna inanırsa, şizofrenisi olan ferdini
gizlemeye, komşularından, yakın çevresinden saklamaya çalışır. Rahatsızlığı
yaşayan insanların bunu hissettiği noktada ailelerine karşı öfke duymaları ve
giderek daha fazla içlerine kapanmaları söz konusudur.
Peki ne yapmak
gerekir?
Şizofreninin bir suç ya da ceza değil biyolojik yönleri ağır
basan bir rahatsızlık olduğunun ve kişinin yeteneklerinde kısmi kısıtlamalara
yol açabileceğinin öncelikle kabul edilmesi gerekir. Bu da şizofrenisi olan
insan üzerindeki beklenti yükünün, aile baskısının azalmasında olumlu rol oynar.
Ailenin tavrı nasıl olmalıdır?
Açık ve net bir ilişki kurmak
gereklidir. Genelde şizofrenisi olan insanlarda en iyi geçinenlerin onlara en
doğal davrananlar olduğu bilinmektedir.
Aynı anda birden fazla istekte
bulunmadan, düşüncelerini değiştirmek için onları sürekli ikna etmeye
çalışmadan, ailecek topluca yapılan yemek yeme, misafir ağırlama, televizyon
izleme gibi faaliyetlere sürekli olarak katılmaya zorlamadan, yalnız kalma ya da
odalarına çekilme isteklerine duygusal mesafelerine saygı duyarak davranmak
gerekir.
Ailenin davranışları tedaviyi etkiler mi?
Evet.
Kesinlikle. Aile ortamında her yaptıklarına karışılan, sürekli öfke dolu
davranışlara, eleştirilere maruz bırakılan insanların ilaçlarını düzenli olarak
kullansalar bile sık sık rahatsızlandıkları görülmektedir. Bu nedenle tedavide
ailenin bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Şizofrenide ailenin
önemi nedir?
Şizofreni; düşünce, duygu ve davranşları etkilemesi
nedeniyle ve süregen olma özelliğiyle diğer birçok tıbbi rahatsızlıktan farklı
olarak toplumsal hayata yansıyan bir ruhsal rahatsızlıktır. Bu nedenle
şizofreni, şizofrenisi olan insanlarla birlikte yaşayanların bugününü ve
geleceğini doğrudan etkilemektedir.
Aile şizofreniden nasıl etkilenir?
Şizofreniden etkilenme, yakınlığın derecesine ve yoğunluğuna; rahatsızlı
ğın türü, süresi ve şiddetine bağlı olarak değişmektedir. Ailenin rahatsızlığa
dair endişeleri tedavi için hekime başvurulma aşaması ndan çok daha öncesine
dayanır. Şizofrenisi olan kişi rahatsızlığın başlangıç belirtilerinin görüldüğü
dönemlerde ailesinin alşık olduğu biçimde davranamamaya başlar; gereğinden fazla
ya da az uyur; korkuludur; içine kapanır; dış görünüşüne eskisi kadar özen
gösteremez; aile ortamındaki, okuldaki ya da mesleğindeki yükümlülüklerini
yerine getiremez; alşılmadık yaşantılardan bahseder, başkalarının görmediği,
duymadığı şeyleri görmeye, duymaya ve bunlardan gerçekmişçesine söz etmeye
başlar.
Bu dönemde ailenin tavrı nedir?
Aile önceleri bu yeni
duruma karşı aşkınlıktan, aldırmazlığa; inanmamaktan, büyük bir şok ya da düş
kırıklığı yaşamaya kadar çeşitli tepkiler verir. Aile kimi zaman değişiklikleri
anlayışla karşılamaya yönelir, kimi zaman da kabul edilemez olarak değerlendirip
şizofrenisi olan üyesini bu davranşları bilinçli olarak yaptığı düşüncesiyle
onunla tartşmaya, çatşmaya başlar. Her iki durumda da değişikliklerin bir
rahatsızlığa bağlı olduğu anlaşılana kadar aylar hatta yıllar geçebilir. Sonunda
aile içindeki ortam aile bireyleri açısından dayanılmaz bir hal aldığında
dşardan yardım almaya karar verilir. Bu anda bile yardımın nerede aranacağı,
kime başvurulması gerekeceği bir süre belirsiz olarak kalabilir.
Ailenin
şizofreni konusundaki bilgi eksikliği tedaviyi nasıl etkiler?
Sorunun
farkedilmesi ile çözümlemek için girişimde bulunulması arasında geçen sürede,
ailede şizofrenisi olan bireye karşı belli bazı tutumlar yerleşir. Bu tutumlar
tedavinin olumlu bir noktaya doğru yönlendirilmesi açısından bazen büyük
güçlüklere neden olabilmektedir. Rahatsızlığın farkedilme süresinin kısaltılması
açısından bile şizofreni konusunda önceden bilgilendirilme büyük önem
arzetmektedir.
Şizofrenisi olan bir insana yakınları nasıl
davranmalıdır?
Yakınlarımıza yönelik beklentilerimizin gerçekleşmesi için
onlara kendi doğrularımızı dayatmamızın her zaman istenen sonucu vermeyeceği
düşüncesi şizofrenisi olan kişiyle ilişkide ileriye doğru atılmış bir adımdır.
Bu dönemde ise sorun, onu orjinal bir nesne gibi görerek, iyilik
bahşedermişçesine üstten bir tavır takınma riskidir. Bu tavır reddetmekten daha
insani olabilir, ama karşımızdaki insana suni gelebileceğinden pek bir yarar
sağlamaz. Eğer onunla ilgilenmek yerine tam bir dayanşma içine girmeye
kalkarsak, bu kez de onun tarafından 'hepimiz zaten yitirilmiş durumdayız'
biçiminde algılanmamız söz konusu olabilir ve gerçek bir insani ilişki
noktasından yine uzağa düşeriz. şizofrenisi olan kişiyle ilişkide önemli olan,
onu zaafları ve gereksinimleriyle birlikte olduğu gibi kabul etmek ve ciddiye
almaktır.
Peki belirli bazı davranş ilkeleri var mıdır?
Ailenin
davranşlarının nasıl olması gerektiğine dair hazır reçeteler vermek yararsızdır.
Ancak şizofrenisi olanların çevrelerinde olup bitenleri algılamakta ve
değerlendirmekte zaman zaman güçlük çekebileceklerini varsayarak onlarla kısa,
özlü ve net bir iletişim kurmak gerektiği söylenebilir. Örneğin açık davranarak,
bir kerede birden fazla tercih arasında seçim yapmaya zorlamak yerine tek bir
soru sormak, net bir istekte bulunmak daha uygun olabilir. Çok konuşmak ve ona
kendi doğrularımızı iletmeye çalşmak yerine dinlemek; her söylediğine ya da her
yaptığına müdahale etmek yerine duygusal olarak mümkün olduğunca tarafsız bir
tutum takınmak, esnek ve uyum sağlayıcı tavırlar içinde bulunmak ilişki
kurmamızı kolaylaştırır.
Şizofreni konusunda yaşanan utanç ve suçluluk
duyguları nasıl çözülmeli?
Şizofreniye karşı doğru tutum geliştirmenin
önündeki en önemli engellerden ikisi utanç ve suçluluk duygularıdır. şizofreni
kişilerarası ilişkilerle doğrudan nedensel ilişkisi bulunmayan, biyolojik
yönleri ağır basan bir rahatsızlık olduğundan şizofreniden dolayı utanç ya da
suçluluk duyguları yaşamak yersizdir. Aile bir şekilde şizofreniye neden
olduğuna inanırsa şizofrenisi olan üyesini çevresinden gizlemeye çalşır ve
giderek kendi toplumsal ilişkilerinden kopar. şizofreniyi yaşayanlar bunu
hissederek daha da içine kapanabilir ve ailelelerine karşı öfke duyabilirler. Bu
davranı .lar ailede daha fazla utanç doğurur ve utanç/suçlama kısır döngüsü
devam eder. şizofreni konusunda bilgilenme bu sorunu çözebilir.
Şizofreninin bir rahatsızlık olarak kabullenilmesinin faydası nedir?
Şizofreninin kimi yeteneklerde kısıtlamalara neden olan biyolojik
özellikli bir rahatsızlık olduğunun bilinmesi rahatsızlığı yaşayana ilişkin
beklentilerin de gerçekçi bir noktaya çekilmesine yardım eder. Böylece
şizofrenisi olan kişi de üzerindeki beklentilerin baskısından kurtulmuş olur.
Şizofrenisi olan bir insanla aynı evde yaşam nasıl düzenlenmeli?
Öncelikle evde, kendi odasında yalnızlığını yaşayabilme gereksinmesine
saygı duyulmalıdır. Ayrıca ev ortamında yemek saatlerini ve gündelik hayata ait
işleri önceden belirlemek yararlı olabilir. Ancak şizofrenisi olan bir insanın
görünür bir neden olmaksızın özellikle yemek ve uyuma saati gibi konularda
belirlemelere uymayabileceği de unutulmamalıdır.
Konuşmanın mümkün olmadığı
zamanlarda...
Sıklıkla yaşanan bir sorun da içe kapanma hallerinde ne
yapılması gerekti ğidir. Genel olarak kişinin yalnız kalma isteğine karşı
çıkılmamalıdır. Eğer içe kapanma aşırı ya da çok uzun sürmekte ise daha ciddi
belirtilerin habercisi olabilir. O zaman hekimiyle ilişki kurmak gerekir. Ancak
çoğu insanda içe kapanma kendi içsel karmaşasıyla başa çıkma yolu olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda şizofrenisi olan insanın mesafe isteğine saygılı
olarak ihtiyaç duyduğunda ulaşabileceği bir uzaklıkta bulunmak yeterlidir.
şizofreni olan insanlar genellikle tek bir misafirle daha kolay başa
çıkabilirler ama gruplar halinde toplantılar, ev oturmaları çoğu zaman onlar
için zor ve kafa karştırıcı deneyimlerdir. Onlar için hoş olabilecek boş zaman
etkinlikleri bulmayı denemek daha uygundur.
Yapması gereken şeyleri
yapmadığı durumlarda...
Ailelerin sıklıkla düştükleri bir başka yanılgı
da istenmeyen bütün davranışların rahatsızlığa bağlanmasıdır. Şizofrenisi olan
insanların da hepimizin yaşadığı gibi kötü günleri olabileceği bilinmelidir.
Sorumluluk almaları gerektiğinde nasıl davranılmalıdır?
Tedavisini düzenli sürdüren ve alevlenme belirtileri göstermeyenlerin ev
içinde diğer bireylerden farklı bir yaklaşıma fazlaca gereksinimleri yoktur.
Bazı aileler şizofrenisi olan bireylerine özerklik vermeye gönülsüzdürler. Çünkü
kendi ana-babalık rollerini her konumda sürdürme gereksinimi içindedirler.
Sorumluluk ve bağımsızlık sorunlarını çözmenin en iyi yolu, diğer aile
bireyleriyle yapıldığı gibi beklenen ve istenenleri şizofrenisi olan bireyle
konuşmak ve bir uzlaşma zemininde birlikte karar vermektir. Çatışmanın bir hayat
tarzı olarak yaşandığı ailelerde ise şizofrenisi olan bireyin mümkün olduğu
kadar bu ortamdan uzak tutulması gerekir.
Yanlış düsünceleri oluyor.
Peki bu durumda ne yapmalı?
Şizofrenide görülen düşünce bozukluklarını
tartşarak değiştiremeyiz. Ona katılmak ya da karşı çıkmak yerine görüşlerine
saygı duyulduğu belli edilerek kendi görüşümüz neyse onu dile getirmek gerekir.
Örneğin başka gezegenlerden mesajlar aldığını söyleyen bir insana, "Saçmalamaş
Öyle şey olmaz" ya da "A! Evet. 0 mesajları ben de alıyorum" diyerek yanıt
vermek yerine "Buna inandığını biliyorum, ama ben başka gezegenlerden buraya
haber ulaştırıldığını düşünmüyorum" demek daha uygundur. Takip edildiğini
düşünen bir insana takip edilmediğini çeşitli akla uygun kanıtlarla kanıtlamaya
çalşmak yerine yanımızda güvende oldu ğu hissini vermek ise özellikle alevlenme
dönemlerinde daha yerindedir. Ancak alevlenme dönemleri dşında da bu tavrı
sürdürmek onu bize daha da bağımlı kılma riski içerdiğinden doğru değildir. Bu
anlamda karşımızdakini sürekli olarak güzel günlerin geleceğine inandırmak
yerine iyi ve kötü günde dostluğumuzu vurgulamak yararlı bir yaklaşımdır.
Tembellik ediyor, çalışmıyor...
Şizofreninin bazı dönemlerinde
görülen keyifsizlik, isteksizlik, yorgunluk, çevreye ilgisizlik gibi belirtiler
dışarıdan bakan biri tarafından tembellik ya da miskinlik olarak yorumlanabilir.
Böyle durumlarda şizofrenisi olan bir insanın çalşmaya bilinçli olarak karşı
çıktığı için değil rahatsızlığından dolayı yaşadığı belirtiler nedeniyle
çalışmak istemediği bilinmelidir.
Şizofrenisi olan bir kişi çalşabilir
mi?
Evet. Rahatsızlığın tedavi altında ve belirtisiz olarak seyrettiği
dönemlerde kendi bilgi ve becerilerine uygun işlerde, eğer uygun bir mesai ve iş
ortamı sağlanırsa rahatlıkla çalşabilirler.
İlaç kullanmak istemiyorsa?
İlaç kullanmayı reddetme, şizofrenide en sık karşılaşılan sorunlardan
biridir. şizofrenisi olan insanlar rahatsız olmadıkları ya da iyileştikleri
düşüncesiyle ilaç kullanmak istemeyebilirler. Oysa şizofrenide kullanılan
ilaçların rahatsızlık belirtilerinin düzeldiği dönemler de dahil olmak üzere
uzun süre kullanmak ve hekim gözetimi olmaksızın kesmemek gerekmektedir.
şizofrenide ilaç tedavisi varolan yakınmaların giderilmesi dışında rahatsızlığın
nüksetmesini önlemek açısından da gereklidir. Eğer ilaç kullanmama isteği alınan
ilaçların yan tesirleri nedeniyle ortaya çıkmşsa tedavinin yeniden düzenlenmesi
için bir hekime başvurmak sorunu çözebilir. Bu nedenle ailenin şizofrenide
kullanılan ilaçların yan tesirleri konusunda bilgi eksikliğini gidermesi büyük
önem taşımaktadır. Ancak ilacı reddetme davranşı yan tesirlere bağlı değilse
yeni bir rahatsı zlık döneminin ilk işaretlerinden biri olabileceği konusunda
dikkatli olunmalıdır. Bu noktada aile üyelerinin, şizofrenisi olan kişiyi ilaç
kullanmaya ikna etmek yolunda sabırlı ve sakin olmaları gerekmektedir.
Peki ilaç kullanmaya hiçbir şekilde ikna edilmezse?
Eğer
rahatsızlık aile açısından dayanılmaz bir hal almşsa ve şizofrenisi olan birey
ilaç kullanmaya yanaşmıyor hatta hekime bile gitmek istemiyorsa o zaman
tedavinin düzenlenmesi amacıyla yataklı bir kuruma yatı rılma tek çare olarak
gündeme gelir. Rahatsızlığının özelliği gereği herhangi bir yakınmadan söz
etmeyen, tedaviyi kabul etmeyen, yataklı kuruma gönderilmeye direnen bireyin
kendi rızası olmaksızın hastaneye sevki sırasında ise aile çok sıkıntı ve üzüntü
verici anlar yaşar. Eğer hastane döneminde de hekimlerin bütün ilgisi sadece
rahatsızlığı olan bireye yönelirse ailenin korkuları, kuşkuları, soruları ikinci
planda kalacağı için ailenin rahatsızlık nedeniyle yaşadığı suçluluk artabilir.
Bu nedenle hastane yatşının ilk gününden itibaren şizofrenisi olan kişinin
yakınlarının sorularına, endişelerine kulak verilerek onların da tedavi sürecine
dahil edilmeleri gerekmektedir.
Hastanede ne kadar yatması gerekir?
Elli yıl öncesinde böyle bir soruya; "uzun süre" yanıtı verilirdi. Hatta
bu rahatsızlığı yaşayan insanların ömür boyu hastanede yatmaları gerektiğinden
söz edilirdiş Ancak günümüzde tedavide kullanılan ilaçlarla birlikte hastanede
yatma süresi on beş-otuz gün arasına inmiştir.
Şizofrenide hastanede
yatırılarak tedaviden ne amaçlanmaktadır?
Şizofrenisi olan bireyin
rahatsızlık belirtileri kendisine ve çevresindekilere zarar verecek boyutlara
ulaşmşsa ve ayakta ilaç tedavisi uygulanamıyorsa, bu iki sorunu çözümlemek
amacıyla tedavi kısa bir süre için hastanede sürdürülür.
Hastane
döneminde yakınların tavrı nasıl olmalı?
Bazen, aile yatış öncesi
yaşadığı sıkıntılar nedeniyle, şizofrenisi olan üyesini hastanede ziyaret etmeye
isteksizlik gösterebilmektedir. Oysa hastane döneminde ilk günden itibaren
ziyaretlere düzenli olarak gitmek, tedaviyi üstlenen hekimlerden rahatsızlıkla
ilgili bilgi almak gerekmektedir.
"Bizden sonra ne olacak"
Şizofrenisi
olan insanların yakınlarını en fazla düşündüren sorunlardan biri olan bu soruya
genel bir yanıt vermek mümkün değildir. Sorunun her ailenin kendine özgü
nitelikleri temelinde ele alınıp tedaviyi sürdüren hekim ile birlikte
değerlendirilerek açıklığa kavuşturulması en uygundur.
HASTALIĞIN SEYRİ
Bir insanın hayatına şizofreni sözcüğü nasıl dahil olur?
Şizofreniye ait belirtilerden etkilenen kişiler kendi kendilerine ya da
yakınları aracılığıyla bir hekime başvurana kadar onlar için şizofreni
sözcüğünün henüz bir anlamı yoktur. Başvurulan hekim rahatsızlığın tanısının
şizofreni olduğunu söylediğinde şizofreni sözcüğü o kişinin ve yakınlarının
yaşamına dahil olur. Bir gün önce haberdar olmadığınız bir rahatsızlığın bir gün
sonra hayatınıza katılması ise birçok soruyu sürükler peşinde.
Sorulara
yanıt bulma çabasında başvuru kaynakları nelerdir?
Şizofreninin 'ne
olduğuna' dair olarak ilkin ansiklopedik bilgilere başvururuz sıklıkla.
Ansiklopedilerin çoğunda ise şizofreninin 'erken bunama' anlamına geldiği,
iyileşmeden bir ömür boyu sürdüğü yazılıdır. Bu bilgilerin günümüzde hiçbir
geçerliliği olmamasına karşın bilgi kaynağı olarak evimizde bulundurduğumuz
kitaplarda şizofreniye dair yazılanları doğru kabul ederiz. Çünkü bu bilgiler
toplumsal belleğimizdeki şizofreniye dair olumsuz bilgilerle uyumludur.
Şizofreni sözcüğü ne yazık ki hep olumsuz çağrışımlar içinde olur olmaz her
yerde karşımıza çıkmıştır o güne dek. Birbiriyle çelişen, iki karşıt kutbu
birarada barındıran durumlar; yozlaşma, çürümeyle ilişkili hayat olayları; aklın
rasyonel işleyişine ilk bakışta uygun görünmeyen olgular; kişiliğimizdeki bize
has olmadığını düşündüğümüz bazı değişiklikler hep bu sözcükten yararlanılarak
tanımlanmaktadır. Şizofreni yaşayanı da çevresindekileri de son derece olumsuz
etkileyen birşey olarak belleğimize kazınmıştır. Bu nedenle o güne kadar bu
sözcükle ilgisi olmayan bir insanın şizofreniden mustarip olduğunu duyması bir
kaosun, büyük bir sıkıntının da başlangıcıdır aynı zamanda.
Gerçekten
şizofreni sözcüğü bir felaketi mi tanımlar?
Kesinlikle hayır. Şizofreni
insanların dünyaya geldikleri andan itibaren yaşayabilecekleri yüzlerce tıbbi
rahatsızlıktan sadece biridir.
Peki o zaman şizofreninin bu kadar kötü
çağrışımlarla anılmasının nedeni nedir?
Bir akciğer rahatsızlığı
kendisini öksürük, soluk almada zorlanma bir mide rahatsızlığı hazımsızlık, ağza
acı su gelmesi, karın bölgesinde yanma ile belli eder. Dolayısıyla akciğerinde
ya da midesinde rahatsızlık olan biri için bu rahatsızlık; çevresine,
ilişkilerine olumsuz bir şekilde yansımadan sağlık kurumuna başvurmayla tedaviye
doğru uzanır. şizofreninin bu rahatsızlıklardan farkı, organ olarak beyni
etkilemesi nedeniyle oluşur. Beyni etkileyen rahatsızlıklar duygu, davranış ve
düşüncedeki değişikliklerle dışarı yansır. Duygu, düşünce ve davranışlardaki
değişiklikler ise kişinin çevresiyle kurduğu ilişkide birtakım farklılıklar
biçiminde insanlararası ilişkilere yansır ve başlangıçta bir tıbbi rahatsızlık
olarak değerlendirilemez. Bu nedenle şizofreni diğer pek çok tıbbi
rahatsızlıktan farklı olarak başlangıcı ile hekime başvuru anı arasında oldukça
uzun bir süre geçen bir rahatsızlıktır. Alıştığımız, sorgulamadığımız bir hız
içinde sürdürdüğümüz gündelik yaşantılarımızda karşımızdaki herhangi birinin
değişik tavırları bizde birtakım soru işaretleri doğurur. Onun kendi hızımıza
uymayan, beklentilerimize ters düşen tavırlarına aklımıza uydurmak için ilkin
'huysuzluk, tembellik, şımarıklık, aksilik' gibi tıbbi rahatsızlık çağrışımı
yapmayan birtakım açıklamalar buluruz. Bu da tedavi kurumuna başvurma yolunda
bir sürenin daha geçmesi anlamına gelir. Ardından hekime gidilir ve şizofreni
sözcüğü bir rahatsızlık tanısı olarak hayatımıza girer.
Bu aşamada akla
ne gibi sorular gelir?
"Beni/bizi nasıl etkileyecek?", "Sonuç ne
olacak?", iyileşebilecek mi(yim)?", "Rahatsızlık öncesine dönebilecek mi(yim)?",
"Çocuklarıma da geçer mi?", "Daha da kötüleşir mi?", "Belirtiler kaybolursa geri
geilir mi?", "Evlenebilecek mi(yim)?", "Çalışabilecek mi(yim)?", "İlaçlar ne
kadar zaman kullanılacak?", "En iyi tedaviyi nerede olabilirim
(yaptırabiliriz)?", "Yoksa akıl hastanesine mi kapatacaklar?" ve benzeri daha
onlarca soru gelip takılır aklımıza.
Bu sorularla hekime başvuru
aşamasına gelindiğinde..?
O ne derse onu doğru biliriz. Dolayısıyla
rahatsızlık öncesindeki dönemde şizofreni sözcüğünün toplumsal yaşamdaki
kullanılışından aklımızda kalanların üzerine rahatsızlık döneminde başvurduğumuz
hekimin bize aktardıkları eklenir. Çoğu zaman rahatsızlığa dair bilgimiz
bunlarla sınırlı kalır. Umudumuz ya da umutsuzluğumuz başvurduğumuz hekimin iki
dudağı arasından çıkacak sözlere ya da bir gazetede şizofreniyle ilgili çıkacak
bir yazıya bağlanır. Şizofreniyi yaşayanların ve yakınlarının öncelikle yapması
gereken ise tedaviye katılım noktasında insiyatifi bütünüyle hekime
terketmemektir. Şizofreninin tedavisine yönelik en uygun tavır sorunu yaşayan
kişinin ve yakınlarının, tedaviyi uygulayan hekimle sürekli bir işbirliği içinde
olmasıdır. Bu nedenle şizofreni tanısı konduğu anda sorunun çözümünü hekime
havale ederek edilgin bir tutuma bürünmek rahatsızlığın seyrini daha baştan
olumsuz bir yöne doğru çevirmeye neden olur. Şizofreni tedavisinde ilaç
kullanmak olmazsa olmaz ilk kuraldır, ama ailenin de tedaviye katıldığı (bkz.
Psiko-sosyal tedaviler bölümü) durumlarda başarı oranı salt ilaç tedavisinden
elde edilen başarıdan çok daha olumlu düzeydedir.
Şizofreninin diğer
tıbbi rahatsızlıklardan başka ne gibi farkları vardır?
Şizofreni, ateşli
rahatsızlıklar gibi gelip geçici olmayan, zaman içinde sürekli seyir
gösterebilen bir rahatsızlıktır. Çoğu zaman düz bir seyir izlemez. Bazı
durumlarda varsanılar va hezeyanların görüldüğü alevlenme dönemlerini takiben
kişinin duygularını ifade etmesinde donuklaşma, konuşkanlığında azalma, çoğunluk
için zevk veren faaliyetlerden zevk alamama, ilgisizlik, toplumdan uzaklaşma,
amaca yönelik davranışları başlatma ve sürdürmede güçlükler gibi belirtilerin
görüldüğü bir seyir oluşabilir. Bazen bu belirtiler alevlenme dönemleri
olmaksızın ya da alevlenmelerin zaman zaman araya girdiği dönemlerle birlikte
devam edebilir. İlk şizofreni atağından sonra varsanı ve hezeyanların bir ya da
birkaçı nın devamlılık göstermesi söz konusu olabilir. Bazı kişilerde ise
şizofreni tek bir alevlenme dönemi sonrasında yeniden bir daha hiç
gözükmeyebilir. Bir kısmında ise sık tekrarlayan alevlenme dönemleri sonrası
tamamen iyileşme gerçekleşmeksizin sürecin yerleştiği gözlenebilir. Her
insandaki belirtiler ve seyir birbirine benzemez. Dolayısıyla şizofreniyi
herkeste aynı şekilde seyreden bir rahatsızlık olarak değil, şizofreniyi yaşayan
kişinin özelinde ele almak gerekir.
Şizofreninin yeniden alevlenmesi
önceden anlaşılabilir mi?
Tedavisi düzenli bir şekilde süren, alevlenme
belirtileri görülmeyen bir kişide sikıntı, huzursuzluk, alınganlık, tedirginlik,
uyku düzeninde bozulma, her zamankinden fazla oranda içe dönüklük gibi
belirtiler rahatsızlı ğın nüksüne ilişkin ilk işaretlerdendir.
Şizofrenide seyri etkileyen etmenler nelerdir?
Şizofreninin
erken başlayan tiplerinde geç başlayanlara göre seyir daha olumsuz özellikler
içermektedir. Hızlı, gürültülü değil de yavaş ilerleyen şizofrenilerde
rahatsızlığın daha olumsuz seyrettiği görülmektedir. Eğer rahatsızlık öncesi
kişinin sosyal becerileri gelişmiş durumda ise okul, aile, iş konularında
işlevselliği iyi ise rahatsızlığın gidişatı ve sonucu da muhtemelen iyi
olmaktadır. Rahatsızlığı olan kişiye yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerin
bulunduğu ve bunların sıklıkla dışa vurulduğu ailelerde yaşayan kişilerin
rahatsızlıklarında ise seyir olumsuzdur.
Tamamen düzelme görülebilir mi?
Şizofreninin tek bir alevlenme dönemi dışında bir daha hiç belirti
göstermemesi de mümkündür.
Tedavi seyri nasıl etkiler?
1950'li
yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan ilaçlar sayesinde şizofreninin seyri
olumlu yönde önemli bir değişim göstermiştir. 1950 öncesi dönemde rahatsızlığı
olanların %80'i ağır bir durumda, kötü koşullardaki hastanelerde çok uzun bir
süre bulunurken günümüzde kullanılmakta olan ilaçlar sayesinde rahatsızlığı olan
kişiler hastanelerde daha kısa süre kalmakta ve yaşamlarını toplum içinde
alıştıkları ortamlarda sürdürebilmektedirler. Bir başka önemli husus da,
rahatsızlığın başlangıcı ile hekime başvuru anı arasındaki sürenin uzamasının
rahatsızlığın neden olduğu ruhsal toplumsal olumsuzlukları artıracağı ve
tedaviyi olumsuz şekilde etkileyeceği konusudur. Bu nedenle erken müdahale önem
taşımaktadır.
Rehabilitasyon çalışmaları tedaviyi etkiler mi?
Tıbbi tedavi altında ancak günlük yaşamını sürdürmede zorlukları olan
kişilerin rehabilitasyon çalışmaları rahatsızlığını seyrini olumlu yönde
etkilemektedir.
Rahatsızlığın yinelenmesi nasıl önlenebilir?
Uygun bir ilaç tedavisine eklenen psikoterapi uygulamaları rahatsızlığı
olan kişinin kendisini 'etiketleyen', 'inciten şizofreni tanısının suç - ceza
vb. yanlış çağrışımlarını aşmasını; kimliğinin bütünlüğünü ve benlik saygısını
korumasını; varsanılarını ve hezeyanlarını kontrol edebilmesini; alevlenme
belirtilerini tanımasını sağlayacak önlemlerden biridir. Kişinin rahatsızlığa
tepkisi inkar, farkında olmama, tedaviye uyum göstermeme biçiminde olabilir.
Kişinin kimliğini tehdit eden bir yaşam olayı olarak hayatı na giren bu durumu
yaşamının merkezine almasını engellemek, değer verdiği amaçları, rolleri,
toplumsal konumunu/kimliğini korumasına yardımcı olmak gereklidir.
'Rahatsızlığın içine yerleşmesinı önleyip, rahatsızlığın dışında kalmasını ve
rahatsızlığın yarattığı sorunlarla başetmesini sağlamak temel amaç olmalıdır.
Tedavinin başarısı rahatsızlığı olan bireyin, ailesinin, tedavi ekibinin ve
birlikte yaşadığı topluluğun birbirleriyle işbirliği içinde olmasına bağlıdır.
Şizofreni sadece bir tıbbi sorun değildir. Aileyi, toplumsal yaşamdaki
kemikleşmiş önyargıları, ekonomik koşulları da içeren bir insanlık durumudur
aynı zamanda. Bu nedenle çözümü tek başına psikiyatriye terketmek çözümsüzlüğe
giden yolda atılmı. Bir adım olabilir ancak.
İLAÇ TEDAVİSİ
Şizofreninin tedavisinde amaç nedir?
Şizofreni tedavisinde
düşünce, duygu ve davranış düzeyinde ortaya çıkan belirtilerin ilaçlarla kontrol
altında tutulması, toplumsal yaşantıyla ilgili ortaya çıkan yakınmaların da
diğer tedavi yöntemleriyle düzenlenmesi ve böylelikle kişinin kendisi ve
çevresiyle uyumlu bir yaşam sürdürmesi hedeflenmektedir.
Şizofrenide
hangi tedavi yöntemlerine öncelik verilmektedir?
Tedavide öncelik ilaç
kullanımındadır. Ancak şizofreniyle ilgili bütün sorunları n çözümünde ilaç
tedavisi tek başına yeterli olmamaktadır. Bu nedenle özellikle toplumsal
yaşantıyla ilgili olarak ortaya çıkan yakınmaların çözümlenmesinde destekleyici
ve bilgilendirici içerikli bireysel, grup ve aile tedavilerinin de
uygulanmasında yarar vardır.
Hangi türde ilaçlar kullanılır?
Şizofreni psikotik bozukluklar arasında kabul edildiği için tedavide
kullanı lan ilaçlar toplu olarak antipsikotikler olarak isimlendirilir. Psikoz
terimi genel olarak gerçeği değerlendirme yetisinin bozulduğu durumlar için
kullanılır. İlaçlar şizofreninin yanı sıra benzer belirtiler gösteren ve
psikotik bozukluk olarak nitelenen başka psikiyatrik rahatsızlıklarda da
kullanılırlar.
Antipsikotikler nasıl etkili olmaktadır?
Beyin
milyarlarca sinir hücresi içermektedir. Şizofrenide kullanılan klasik ilaçlar
(haloperidol, trifluoperazin vb.) beyindeki sinir hücreleri arası nda iletişimi
sağlayan bazı maddelerin (örn. dopamin) aşırı etkinliğini engelleyerek etki
göstermektedirler. Ancak aşırı dopamin faaliyeti sadece şizofreniye özgü bir
durum değildir. Beyinde yapılar, sistemler, yollar ve bunlar arasındaki
iletişimi sağlayan maddeler arasında son derece karmaşık ilişkiler
bulunmaktadır. Örneğin bir sinirsel iletinin aksadığı anlarda bir başkası
tamamlayıcı olarak devreye girebilmektedir. şizofreni tedavisinde kullanılan
ilaçlar etki mekanizmaları aracılığıyla bir etkileşimler zinciri ortaya
çıkarmaktadırlar. Beynin bütün sinirsel ağı içinde yeni bir düzenlemenin ortaya
çıkması ise zaman içinde gelişen bir durumdur. Bu nedenle ilaçlar kullanılmaya
başladıktan iki-üç hafta sonra etkilerini gösterirler. Atipik olarak nitelenen
nisbeten daha yeni ilaçlar (klozapin, risperidon, olanzapin vb.) ise dopaminin
yanı sıra beyinde hücreler arası iletide rol oynayan serotonin, asetil kolin,
noradrenalin, GABA, glutamat vb. maddeler üzerine etkilidirler. Bu ilaçlara
dopamin dışındaki diğer sinirsel ileticiler üzerinde de etkili olmaları, yan
etki ortaya çıkarma olasılığının klasik ilaçlardan daha az olması gibi
özellikleri nedeniyle atipik antipsikotik adı verilmektedir.
İlaçlar
hangi belirtilerde etkilidir?
Klasik olarak nitelendirilen ilaçlar
şizofrenisi olan kişilerde görülen varsanıların, hezeyanların, saldırganlık
düzeyinde ortaya çıkan bazı davranış bozukluklarının ortadan kaldırılmasında rol
oynarlar. Atipik antipsikotik adı verilen ilaçlar ise yukarıda sayılan
belirtilerin yanı sıra içe kapanma, toplumdan uzaklaşma, aldırmazlık, ilgi ve
istek eksikli ği, duygusal küntlük, iletişim kurmama, kendine bakımda azalma
gibi belirtiler üzerinde etkilidir.
İlaçlar hemen etki eder mi?
Hayır. Seçilen ilacın etkinliğinin yeterli olup olmadığı hakkında kesin
bir kanaat oluşturması için uygun dozla kullanımda 4-6 haftalık bir süreye
gereksinme vardır. Belirtilen süre içinde istenen sonuç alınamazsa ya da yan
etkiler nedeniyle tedavi erken sonlandırılmak zorunda kalınırsa yeni bir ilaca
geçmek gerekir.
Çok sayıda ilacı birlikte kullanmak hızlı iyileşme
sağlar mı?
Şizofrenide kullanılan ilaçların çoğunun ya da hepsinin aynı
reçeteye yazılması yan etki riskini artırmaktan başka bir işe yaramaz; çünkü bu
ilaçların önemli bir bölümü benzer etki mekanizmasına sahiptir. Bazen hezeyanlar
ve varsanılar için ayrı, uyku düzenini sağlamak için ayrı bir ilaç,
verilebilirse de kullanılan ilaç sayısının daha fazla artışı durumunda yapılan
tedavinin güvenilirliği zedelenir. Tedavide amaç yan tesire yol açmadan
rahatsızlığı tedavi edecek dozu bulabilmek ve bu dozda tedaviyi aksatmadan
sürdürmektir.
İlaçlar hangi sıklıkta kullanılmalıdır?
Şizofrenide kullanılan ilaçlar ancak düzenli kullanıldıklarında etkili
olmaktadırlar. Bu nedenle ilaç tedavisinin her gün aksatılmadan sürdürülmesi
gerekir. Ancak ağızdan ilaç kullanımı yerine iki - dört haftada bir eşdeğer
dozlarda kalçadan yapılacak iğnelerle de tedavi tercih edilebilir.
İlaçlar ne kadar süre ile kullanılmalıdır?
Şizofreni
belirtilerini ortadan kaldırmak kadar belirtilerin tekrarlanması nı önlemeye
yönelik uzun süreli ilaç kullanımı da önemlidir. İdame tedavisi adı verilen bu
tedavinin süresi ve tedavide kullanılan ilaç dozu, tedaviyi üstlenen hekim ile
birlikte bir uzlaşma zemininde belirlenmelidir. Genellikle tedavinin;
rahatsızlığın başlangıç dönemindeki ilaç dozlarının, yakı nmaların
yatı.tırılmasından sonra tedricen azaltılması suretiyle uzun yıllar aksatılmadan
sürdürülmesi önerilir.
Uzun süre ilaç kullanımında amaçlanan nedir?
Şizofreni yineleme özelliği gösteren bir rahatsızlıktır. İlaçlar,
halihazırdaki belirtileri yatıştırarak çoğu zaman rahatsızlığın hastaneye
yatmadan tedavisine imkan sağlamalarının yanı sıra hastalığın yineleme
olasılığını da azaltırlar ve diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasına olanak
sağlarlar. Ayrıca kişinin rahatsızlığından dolayı bazı yetilerini yitirmesini de
en aza indirirler. Tedavide etkili olan ilaçların bulunması, hastaların
hastaneye yatmak zorunda kalmaksızın evlerinde tedavi edilmelerini sağlamış,
depo hastanelerin tarihe karışmasında önemli bir rol oynamıştır. Hastaneye yatış
tedaviyi kolaylaştırmakla beraber şizofreni tedavisinin esası, zorunlu olmadıkça
hastanın yaşadığı ortamdan uzaklaşmadan tedavisinin sürdürülmesine
dayanmaktadır.
Uzun süre ilaç kullanmak ilaçlara karşı bir bağımlılık
yaratır mı?
Hayır. Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar kesinlikle
uyuşturucu değildirler ve bağımlılık yapmazlar. Antipsikotik ilaçları kullanan
kişiler ilaçların kendilerini uykuya meylettirdiğinden, beyinlerine uyuşukluk ve
vücutlarına ağırlık verdiğinden yakınabilirler. Bu yakınmalar ilaçların olumlu
etkilerinin değil yan etkilerininin bir sonucudur. Böyle durumlarda hekime
danışılarak tedavinin daha uygun bir doza ya da yeni bir ilaca yönelik olarak
değiştirilmesi sorunu çözer.
İlaçların yan etkileri nelerdir?
Şizofrenide tedavinin önemli bir bölümünü ilaçlar oluşturduğundan ve
kimi yan etkiler kişinin ilaç kullanmaya isteksizlik duymasına yol açtığından
yan etkileri ayrıntılı olarak bilmekte yarar vardır.
1. Sinir Sistemi
üzerine yan etkiler
a- Erken dönemde ortaya çıkan yan etkiler: Birden ortaya
çıkarak özellikle boyun, ense, sırt, dil, ağız, yüz ve göz kaslarını etkileyen
kimi zaman ağrılı da olabilen aralıklı kasılmalardır. Bu devrede kişinin gözleri
yukarı doğru kayabilir. Bedeni bir yay gibi gerilebilir. Bu kasılmalar
genellikle tedavinin ilk bir haftası içinde ortaya çıkar. Tedavinin ilk
dönemlerinde görülen bir başka belirti de çok rahatsız edici bir iç sıkıntısı,
yerinde duramama, sürekli dolaşma isteğidir. Ayrıca ilaç kullanımı süresince
genelde tedavinin ilk bir ayı içinde Parkinson Hastalığı'na benzer bir tablo
gelişebilir. Yüz ve boyun kaslarından başlar, omuzlara ve gövdeye yayılır. Genel
olarak hareketlerde yavaşlama, jest ve mimiklerde azalma (maske yüz), deride
yağlanma, tükrük salgısında artma, konuşmada tekdüzelik, küçük adımlarla ve öne
doğru hafif kambur bir şekilde kolları sallamadan yürüme (robot gibi olma), el
ve ayaklarda istem dışı titremeler görülür. Yukarıda sayılan bütün yan etkiler
ilacı kullanan kişileri ve yakınlarını oldukça tedirgin eder. Antipsikotiklerin
herhangi bir tanesinin kullanımı sırasında ortaya çıkan sıkıntıların bütün
ilaçlara karşı peşin hüküm oluşturması sık rastlanılan bir durumdur. Bir ilaçla
yan etki yaşayan kişi, kullanımına karşı isteksiz hale gelebilmektedir.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, bu yan etkiler, ilacı kullanan herkeste görülmez.
Görüldüğü durumlarda ise hekimin tedaviyi yeniden düzenlemesiyle kısa süre
içinde çözümlenir.
b- Geç dönemde ortaya çıkan yan etkiler: Tedavinin üç
aylık dönemi sonrasında daha sık görülür. Çoğu zaman yüz bölgesinde başlar.
Çiğneme, dil şapırdatma, dudaklarda titreme, parmaklarda solucan gibi
kıvrılmalar gibi belirtilerle kendisini gösterir.
2. Alerjik yan etkiler
Özellikle klorpomazin (Largactil) ile deri döküntüleri ya da günışınları na
aşırı duyarlılık sonucu deride bronzlaşma görülebilir.
3. Otonomik yan
etkiler şaşkınlık hali (özellikle yaşlı hastalarda ve gece), vücudun ısı
ayarının bozulması (sıcakta ateşlenme, soğukta ateşin düşmesi) gibi belirtilerin
yanı sıra tansiyon değişmeleri, ağız kuruluğu, kabızlık vb. görülebilir. Son
derece nadir ama tehlikeli bir durum olan 'nöroleptik malign sendrom'
gelişebilir: Kaslarda katılaşma, ateş yükselmesi, bilinç değişiklikleriyle
kendini gösterir; komaya dek gidebilir.
4. Göz üzerinde yan etkiler
özellikle thioridazin (Melleril) ile günde 8OOmg'ın üzerindeki dozlarda görme
kaybına denk giden görme bozuklukları ortaya çıkabilir.
5. Hormonal yan
etkiler Özellikle kadınlarda memelerden süt gelmesi ve adetten kesilmeye neden
olabilirler.
Bütün ilaçlar yan etki gösterir mi?
Hemen hemen
bütün ilaçların yan etkileri vardır. Yan etkiler ilaçların etki mekanizmalarına
ve kullanılan dozlarına bağlı olarak değişir. Ancak şizofreni tedavisinde
özellikle son yıllarda sinir sistemi üzerine yan etkileri oldukça az olan ve
yukarıda 'atipik' olarak söz edilen ilaçlar daha yaygı n olarak kullanılmaya
başlanmıştır.
Yan etkiler ilacın kesilmesini gerektirir mi?
Hayır. Rahatsızlık düzeyine, yaşa, bünyeye göre ilaç seçimi ve doz
ayarlaması yan etkileri en aza indirir. Bazı yan etkilerin önlenmesi için bir
süreliğine yardımcı ilaçlar [Akineton, Sormodren vb.) kullanılabilir. Gerekirse
doz azaltılabilir ya da başka bir ilaca geçilebilir.
Başka ilaçlarla
birlikte kullanılmasında bir sakınca var mı?
Şizofreni tedavisindeyken
başka bir rahatsızlık nedeniyle ilaç kullanılması gerekebilir. Böyle durumlarda
diğer rahatsızlığın türü ve tedavisiyle halihazırda kullanılan antipsikotiklerin
etkileşimi konusunda ayrıntılı bilgi almak için tedavileri düzenleyen hekim ya
da hekimlerle görüş alışverişinde bulunmakta yarar vardır.
Hamile iken
kullanılabilir mi?
Hamileliğin özellikle ilk üç ayı süresince çok
zorunlu kalınmadıkça ilaç kullanılmamalıdır.
Yaşlılarda nasıl
kullanılmalı?
Yaşlılarda kalp-dolaşım ve sindirim sistemi üzerine yan
etkileri az alan ilaçlar düşük dozlarda kullanmak daha uygundur.
Tedavideki en etkili ilaç hangisidir?
Şizofrenide kullanılan
ilaçlar çoğunlukla benzer etki mekanizmalarına sahiptir. Dolayısıyla şimdilik
'en etkili' tek bir ilaçtan söz etmek mümkün değildir. İllaçların aralarındaki
farklılıklar daha çok yol açtıkları yan etkilere ilişkindir. Ancak eskiden
sadece varsanı ve hezeyanlarda etkili ilaçlar mevcutken, giderek diğer
yakınmalar üzerinde de etkili ve yan etkileri daha az olan ilaçlar kullanıma
girmektedir.
Şizofrenide 'Şok tedavisi' kullanılıyor mu?
Halk
arasında 'Şok tedavisi' diye bilinen elektro konvülsif terapi (EKT), düşük doz
elektrik akımı ile hastaya bir tür sara nöbeti oluşturmaktan ibarettir. Bu
tedavinin yan etkileri, admin ve çağrışımının ürkütücülüğüne karşın oldukça
azdır. EKT, şizofrenide ilk etapta düşünülen ya da her durumda uygulanan tedavi
değildir.
İlaç kullanmak dışında yapılabilecek şeyler nelerdir?
Şizofreni kalıtımsal yatkınlığı olan kişilerde ağır dışsal zorlanmalar,
sorun çözme yeteneklerinin yetersizliği ve toplumsal destek sistemlerinin
zayıflığı gibi ek koşulların biraraya gelmesi sonucunda ortaya çıkar ya da
tekrarlar. Bu nedenle;
o Belirtilerin ortadan kaldırılması için ilaç
kullanmak,
o Zorlanmaların sıkıntısını gidermek için çevresel düzenlemeler
yapmak,
o Toplumsal destek sistemlerini güçlendirmek için aile ve grup
terapilerine, kendine yardım gruplarına katılımlarını sağlamak,
o Toplumsal
becerilerini ve sorun çözme yeteneklerini artırmak için eğitmek, destekleyici
psikoterapi yöntemlerinden istifade etmek gerekli olabilir.
PSİKO-SOSYAL
TEDAVİLER
Şizofrenide psiko-sosyal tedavi ne anlama gelir?
Şizofrenide ilaç tedavisi dışında kalan diğer tedavi yöntemlerini
tanımlamak için "psiko-sosyal tedaviler" terimi kullanılır. Psikososyal
tedaviler, düzenli ilaç kullanmakta olan ve rahatsızlığın alevlenme döneminde
bulunmayanlar için geçerlidir.
Psiko-sosyal tedavilere neden gerek
duyulur?
Şizofreni, kişinin dünyayı algılama tarzını, düşünce ve
duygularını etkileyerek başkalarından farklı davranışlar göstermesine yol açan
bir rahatsızlıktır. şizofrenisi olan kişi düşünce dizgesinde ortaya çıkan gerçek
dışı, benliğe yabancı değişikliklerin etkisinde yoğun bir bunaltı yaşar.
Yaşadığı bunaltı nedeniyle kişilerarası ilişki kurmayı sağlayan basit işlevleri
bile yerine getiremeyebilir. Benlik bütünlüğünü koruyamadığı için başkalarına
karşı kendisini savunmasız hisseder. İnsanlara güveninin kaybolmasıyla birlikte
kendi dünyasına çekilmeye, ilişkilerini asgariye indirmeye başlar. Bu
farklılaşma aile ilişkileri, kişiler arası ilişkiler, okul, iş ve sosyal uyum
üzerine olumsuz bir şekilde yansır. Bu değişikliklere şizofrenisi olan kişinin
yakınları bir anlam veremeyip kaygılanarak ne yapacaklarını nasıl
davranacaklarını bilemez hale gelirler. şizofrenisi olan kişilerin yakınlarında
öncelikle gözlenen tepki rahatsızlığın yadsınması ve değişikliklerin kapris,
tembellik, bencillik olarak değerlendirilmesidir. Rahatsızlık süreci ilerledikçe
toplumsal ortamdan uzaklaşma, kendi dünyasına kapanma artar. Aile fertlerinin bu
uzaklaşmaya tepkisine bağlı olarakda "kopma" süreci şekillenir. Şizofrenisi olan
kişinin kendine özgü dünyasını anlama çabasında olmayan ön yargılı yaklaşımlar
sorunu iyice çözümsüz hale getirebilir. Gerçeği algılamadaki farklılıklar,
çevreye ilgide azalma, sorumluluk almakta ve yerine getirmekte güçlük gibi
şizofreni rahatsızlığının doğasına ilişkin sorunlar nedeniyle kişi belirgin uyum
sorunları yaşamaya başlar. Işte bu noktada hem rahatsızlığı olan kişinin iç
dünyasındaki karışıklığı düzeltecek hem de toplum içindeki yalnızlığını ortadan
kaldıracak, giderek yitirmekte olduğu yetenek ve becerilerini ona yeniden
kazandıracak, bozulmuş iletişimi yeniden kurabilmesine olanak verecek tedavi
yaklaşımlarının devreye girmesi gerekli olmaktadır. Bu nedenle şizofreni
tedavisinin önemli bir bölümünü psikososyal yaklaşımlar oluşturmaktadır.
Şizofrenide kullanılan psikososyal tedavi yöntemleri nelerdir?
1. Destekleyici tedaviler: Bu tedavi yaklaşımı şizofrenisi olan kişinin
yeteneklerinin gerilediği stresli yaşam olaylarına karşı daha duyarlı hale
geldiği düşüncesine dayanır. Tedavide amaç, eksiklikleri ve kayıpları ortadan
kaldırma, duygusal destek sağlama, yaşam olaylarına yönelik uygulanabilir bilgi
ve beceri kazandırmaktır. Günümüzde şizofreni için uygulanabilirliği en kolay,
yaygın bireysel psikoterapi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Destekleyici
psikoterapi etkin dinleme; günlük yaşamı etkileyen sorunların çözümü üzerine
konuşma; hastalık belirtileri, nüks ve riskler konusunda bilgilendirme tedaviye
uyum sağlama ve sosyal ilişkileri desteklemeye yönelik olarak uygulanır. Kısa
süreli bir yaklaşımdır. Kişi hastalık belirtileri ve belirtilerin stresle
ilişkisi konusunda eğitildiğinde sıkıntı yaratan durumlarla başetme, kontrol
altına alma ve savunma stratejileri geliştirme şansına sahip olur.
2.
Bilişsel davranışçı tedaviler: Bu tedavi yöntemi rahatsızlığın nedenine yönelik
değildir. İşlevselliğin arttırılması rahatsızlığın olumsuz gidişinin
engellenmesi amaçlanmaktadır. Şizofrenisi olan kişinin sorunları işlevsel açıdan
ele alınarak uyumsuz davranışın yerine uyumlu davranışın konması hedeflenir. Hem
yitime maruz kalan yetiler hem de sağlam kalan davranış özellikleri ele alınır.
Halihazırda sahip olunan beceri ve yetenekler aracılığıyla günlük yaşamdaki
işlevsellik arttırılmaya çalışılırken, yitirilen davranışları da yeniden
kazandırma stratejileri uygulanır. Şizofrenisi olan kişinin düşünce bozuklukları
özellikle sanrılarla (hezeyanlarla), işitsel varsanılarla başa çıkması
duygularını uygun bir şekilde dışa vurabilmeyi öğrenmesi sağlanmaya çalışılır.
Bu amaçla günlük faaliyetlerin kayıt edilmesi program hazırlama ve uygulama, ev
ödevlerinin gerçekleştirilmesi tedavinin önemli unsurlarındandır. Uzun süreli
bir tedavi yaklaşımında tedavi, oldukça yapılandırılmış bir program dahilinde
ailesel iletişimi ve şizofrenisi olan kişinin sorun olarak nitelenen
davranışlarını değiştirmeye yöneliktir.
3. Grup tedavileri: Rahatsızlığın
bazı belirtilerinin ortadan kaldırılması, sosyal uyumun arttırılması, bilimsel
kayıplar ve işlev yitiminin azaltılması amaçlanır. Grup dinamiklerinin sunduğu
zeminde etkileşim, eğitim ve destek olanaklarıyla ortak yaşantıların
paylaşılması, toplumsal davranışlar konusunda geri bildirim, yeni sosyal
beceriler geliştirilebilmesi sağlanmaya çalışılır. Terapist burada doğal grup
dinamikleri olan cesaretlendirme, öğrenme ve değişimi kullanır. Toplumsal beceri
kazandırma amacıyla rol provası, model olma, yeni davranış modellerine öncülük
yapma, beceri geliştirme gibi yöntemler kullanılır. Ayrıca bilişsel alandaki
bozulmaları azaltmaya yönelik olarak da zihinsel işlevler, bellek, dikkat, algı,
kavramsallaştırma ve duyguyu ifade edebilme gibi konular üzerinde çalışılır.
Tedavide amaç iç görü kazandırmak, davranışlarda değişiklik sağlamak, toplumsal
destek alanlarını çoğaltmak, boş zaman etkinliklerine katılımı arttırmak
biçiminde özetlenebilir. Tedaviler düzenli, planlanmış oturumlar biçiminde,
sınırlı sayıda kişinin katılımıyla gerçekleşir.
4. Aile tedavileri:
şizofreni kişiyi olduğu kadar aileyi de derinden etkileyen bir rahatsızlıktır.
Şizofreninin yarattığı bunaltının şizofrenisi olan kişiye ve yakınlarına
yüklediği zorlukların gerilimi yeniden ona yansıyarak rahatsızlık sürecini
olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla uygulanır. Rahatsızlığın oluşması ve
ortaya çıkmasındaki aileye ait hazırlayıcı etmenleri anlamaya, rahatsızlığın
ailede yarattığı olumsuzlukları ve güçlükleri ortadan kaldırmaya yönelik bir
tedavi yöntemidir. Ailenin rahatsızlığı doğru anlamasını, akılcı bağlantılar
kurmasını, olumlu tutumlar ve gerçekçi beklentiler geliştirmesini olanaklı
kılar. Aile tedavilerinde,
o Rahatsızlık konusunda bilgi sağlama,
o
Ailenin kaygılarının, çatışmalarının anlaşılması ve dile getirilmesine olanak
sağlama,
o Ortaya çıkan sorunları çözme, çözüm yollarını geliştirmeye
yönelik bir zemin hazırlama, seçenekler oluşturma, kullanılabilir öğütler verme,
o Rahatsızlığa karşı dayanma gücünü arttırma,
o Aile içi duygu dışa
vurumunun uygun biçimde yapılmasını sağlayarak iletişim becerilerini geliştirme
amaçlanmaktadır.
Aile yaklaşımları iki büyük alanı hedef almıştır:
Belirtilerin bastırılması ve hastalığa yönelik ailesel-toplumsal tepkileri
olumlu yönde geliştirme. Ailede rahatsızlığa ilişkin olumsuz duyguların yüksek
düzeyde dışavurumu rahatsızlığın ilerlemesinde ve alevlenmesinde önemli bir paya
sahiptir. Bu nedenle şizofrenisi olan kişinin yakınlarının bireysel
kaygılarının, çatışmalarının dile getirilmesi; çözüm yollarının tartışılması;
rahatsızılığın doğası ve belirtileri, nedenleri, gidişi ve sonlanması konusunda
bilgilendirmeyle olumsuz duygu dışavurumu azaltılır. Aile tedavilerinin bir
yararı da şizofrenisi olan kişinin ve yakınlarının ilaç tedavisine ve diğer
tedavilere uyumunu arttırmasıdır.
5. Ortam tedavisi: Bu yöntemle şizofrenisi
olan kişinin yaşadığı yerlerin bir tedavi ortamı olarak kullanılması amaç
edinilir. Kişinin tedavi görmekte olduğu yataklı tedavi kurumları, gündüz
hastaneleri, psikososyal tedavi merkezleri, çalıştığı işyeri, yaşadığı sokak
birer tedavi ortamı olarak kabul edilir. Deneyimli bir ekip tarafından
yürütülmesi gereken bir tedavi yöntemidir. Gerçeği değerlendirme yetisi bozulmuş
olan kişinin dürtü denetimini sağlamak, kendisine ya da başkalarına yönelik
olabilecek zararlı davranı şlarını önlemek, insanlarla etkileşimini arttırmaya
cesaretlendirmek, uyumlu davranış modeller geliştirmek amaçlanır. Ayrıca
toplumsal yaşama uyumunu arttırmak amacıyla yaşadığı toplumda öne çıkan kişileri
bilgilendirmek, toplumdan soyutlanmasını engellemek, ona özgü yaşam koşullarının
oluşturulmasını sağlamak hedeflenir. Bu yaklaşımla şizofrenisi olan kişinin
işlevsel durumuna uygun sorumluluk alması sağlanmaya, hasta rolünden sıyrılıp
normal yaşam tarzına yakın davranışlar geliştirilmesi olanaklı kılınmaya
çalışılır. Ülkemiz koşullarında ortam tedavisi şimdilik yeterince uygulanma
imkanı bulamamaktadır.
Psikososyal tedavi yöntemleri nasıl
uygulanmaktadır?
Bu yaklaşımlar karşılıklı etkileşim içeren birbirine
sıkı sıkıya bağlı alanlardır. Onların sadece birini sürdürmeye çalışmak,
belirtilerin giderilmesi, sosyal iyileşme ve yaşam düzeyini arttırmaya yönelik
katkıları yetersiz kılar. Bu nedenle psikososyal tedavi yöntemlerinin birlikte
uygulanması yararlıdır.
Şizofreninin tedavisinde psikoanalitik yönelimli
psikoterapi yaklaşımları uygulanır mı?
Şizofreninin zihinsel bozulma
sürecinde çocukluk dönemine özgü büyüsel, gerçekliğe uymayan, neden sonuç
ilişkileri gözetmeyen, bütün varlıklara canlılık affeden ilkel düşünce
süreçlerine doğru gerileme olur. Kişinin ruhsal enerjisi dış dünyadan ve kendi
dışındaki varlıklardan geri çekilip kendi bedenine aktarılır. Bu da kişinin içe
kapanmasına, kendi yarattığı dünyada tek başına yaşamasına neden olur.
Şizofrenisi olan kişide ortaya çıkan bilinçdışı çatışmaların rahatsızlığa neden
olduğu düşüncesindeki bazı psikoterapistler derinde yatan bilinçdışı çatışmaları
yüzeye çıkarıp onlardan arınarak rahatsızlık belirtilerinin ortadan
kaldırılabilece ğine inanırlar. Bu yaklaşımın kişinin zaten çok kırılgan olan
benliğinin dağılmasına yol açabileceği görülmüş ve şizofrenide psikodinamik
yönelimli psikoterapi yöntemleri yerine destekleyici yaklaşımların daha yararlı
olduğu kabul edilmiştir.
Şizofrenide psikososyal rehabilitasyon ile
amaçlanan nedir?
Rehabilitasyonun iki temel amacı:
1. İşlevsel yeti
yitiminin azalmasına, giderilmesine yönelik eğitim vermek ve deneyimleri
arttırmak,
2. Toplumsal ilişkilerle ilgili elverişsizlikleri ortadan
kaldırmaya yönelik çevresel destek sistemlerini arttırıcı olanaklar
geliştirmektir. Rehabilitasyon programları ve servisleri; mesleki rehabilitasyon
servisleri, tedavi evleri ve psikososyal rehabilitasyon merkezlerini
içermektedir. şizofrenisi olan kişinin yaşamını etkileyen en önemli sorunlardan
biri işsizlik, çalişmama durumudur. Bu nedenle mesleki rehabilitasyon
şizofreninin rehabilitasyonundaki en temel yaklaşım noktalarından biri
olmaktadır. Bu programlar hastanelerdeki çalışma alanlarında, işe odaklanmı ve
mesleki yetileri geliştiren ya da yitimi azaltan bir içerikle gelişmektedir.
Psikososyal rehabilitasyonun gerçekleştirildiği en temel uygulama ise gündüz
hastanesi uygulamalarıdır. Şizofrenisi olan kişinin mesaiye gider gibi gittiği
bu ortamdan bireysel ve grup halinde uygulanan psikoterapilerin başında da daha
yaygın biçimde psikososyal rehabilitasyona yönelik programlar uygulanmaktadır.
Bireyler gün boyunca sorumluluk alarak çay ocağı, büfe gibi küçük çaplı
işletmeleri çalıştırma, bütçe yapma, bankaya gitme gibi bazı işleri yürütmek,
bazı kurslar ve eğitim programlarına devam etmek, yeni durumlarına uygun bir
takım işleri öğrenmek ve becerilerini geliştirmeye yönelik uğraşi terapisini
sürdürmek gibi etkinliklerde bulunmaktadırlar. Kişilerin yeniden hastaneye
yatmalarını önlemeye yönelik girişimler de rehabilitasyonun kapsamındadır.
Şizofrenisi olan kişinin mahallesinde, iş yerinde, yaşamını sürdürmekte olduğu
bütün alanlarda temel yaşam gereksinmelerini karşılamaya, sorunlarını çözebilme
ve rahatsızlığıyla başa çıkma becerilerini geliştirebilmeye, toplumsal destek
s
Şizofreni, basitleştirerek
söylersek insanın düşünce, duygu ve davranışlarında, kendisinin ve
çevresindekilerin yaşantısını önemli ölçüde etkileyen birtakım değişikliklere
sebep olan bir rahatsızlıktır Bu değişiklikler geçici ya da kalıcı olabilir.
Şizofreni kelimesi ne anlama gelir?
Şizofreni (schizophrenia)
kelime olarak zihin bölünmesi anlamına gelmekle birlikte bu, 1900'lü yılların
başlarında kullanılan eski bir deyimdir. Günümüzde şizofreni kelimesi zihin
bölünmesi ya da kişilik yarılması anlamında kullanılmamaktadır. Yine eski
dönemlerde şizofreniye 'erken bunama' denmişse de bu tanımlama da bugün terk
edilmiştir
Sebebi nedir?
Sebebi kesin olarak bilinmemekle
birlikte kalıtımın, biyokimyasal, ruhsal, toplumsal, çevresel etmenlerin
şizofreninin ortaya çıkışında rolü olduğu bilinmektedir Şizofreninin, biyolojik
yatkınlığı olan bir insanda, bir dış etmenin gerilim oluşturan etkisiyle ortaya
çıktığı söylenmektedir.
Daha çok ne zaman ortaya çıkıyor?
Şizofreni 1535 yaşları arasında ortaya çıkar. Toplumda ortalama yüz
kişiden birinde görülür. 40 yaşından sonra ise nadiren rastlanmaktadır.
Doğuştan mı gelir? İrsi midir?
Şizofrenide kalıtımın rolü
vardır. Babada ya da anne de şizofreni varsa çocukta olma oranı %10-12'dir, yani
onda bir ihtimaldir. Eğer uzak akrabalarda şizofreni varsa çocukta şizofreni
görülme oranı yirmide bir ihtimale kadar düşer.
"Şizofreni si olan
birinin çocuğu da kesinlikle şizofreni olacak" demek bu nedenle yanlıştır.
Evde çok dayak yiyen şizofreni olur mu?
Hayır Evde kötü
muameleye uğramak tek başına şizofreni nedeni sayılmamaktadır.
Çok
okumaktan ya da çok çalışmaktan olur mu?
Hayır
"Kara sevdaya
düştü de hastalandı" derler.
Çok sevmek, eza cefa çekmek şizofreninin
nedeni değildir, ama ortaya çıkmasında diğer etmenlerle birlikte rol
oynayabilirler.
Şizofreni olunca akıl gidiyor mu?
Hayır.
Şizofreniyi nasıl fark ederiz?
Şizofreni kendisini insanın dış
görünümünde, konuşmasında, duygularını ifade etmesinde, davranışlarında ve
düşüncelerinde yaptığı değişiklikler ve bunların toplumsal yansımalarıyla belli
eder.
Şizofrenisi olan bir insanın dış görünümünde ne gibi değişiklikler
olur?
Giyim kuşama özen, kendisine bakım azalabilir ve alışagelmişin
dışında giyim görülebilir. Bazılarında yüz ifadesi donuklaşır. Bazı kimselerin
ise dış görünümünde rahatsızlık öncesi ve sonrasında herhangi bir farklılık
olmayabilir.
Duygular da değişir mi?
Mimikler ve jestlerde
azalma, çevrede olup bitenlere karşı ilgisizlik görülebilir. Ancak bu durum o
insanın duyguları olmadığı anlamına gelmez. Burada söz konusu olan duyguların
dışavurumunda sorun olmasıdır.
Yüz ifadesinde herhangi bir donukluk
olmaksızın bazı kimselerin duygusal çökkünlük, bunaltı, endişe, kaygı ya da öfke
içinde oldukları gözlenebilir.
Nasıl konuşurlar?
Şizofreni
aramızdan insanların, eşimizin, çocuğumuzun, akrabalarımızın yaşayabileceği bir
rahatsızlıktır. Bu nedenle şizofrenisi olan insanların bizden tamamen farklı bir
tür olarak görmememiz gerekir.
Şizofreni için yüzde yüz tipik olan bir
belirti yoktur.
Konuşma da bunlardan biridir. Bazen konuşmada bir
dağınıklık görülmez, konuşma anlaşılır bir çerçevededir ve rahatlıkla diyalog
kurmaya imkan verir. Bazılarında ise dağınık ve muğlaktır, yer yer kopmalar
içerir, kendisine özgü anlamı olan sözcüklerle, gereksiz ayrıntılarla doludur,
belirli bir mantık örgüsünü izlemez, sözcükler arasında anlam bütünlüğü
kurulamayabilir
Davranışlarda ne gibi değişiklikler olur?
Yalnız
yaşamaya, toplumsal yaşantıdan elini eteğini çekmeye doğru bir eğilim ortaya
çıkabileceği gibi tam tersine yakınlarına bağımlılıkta artma da görülebilir.
Toplumsal normlar çerçevesinde dışardan bir bakışta amaçsız ve anlamsız gibi
görünen davranışlar bulunabilir. Yerinden hiç hareket etmeme, devamlı bir
noktaya bakarak hiç konuşmama ya da işbirliği kurma taleplerini sürekli olarak
karşılıksız bırakma görülebilir.
Özellikle rahatsızlığın alevlendiği
dönemlerde banyo yapmak, tıraş olmak, makyaj yapmak gibi günlük alışkanlıklarda
değişme gözlenebilir.
Kimi zaman mal mülke, kendisine ya da başkalarına
yönelik saldırgan davranışlar olabilirse de can güvenliğine yönelik
saldırganlığa normal kabul edilenlerden daha fazla oranda rastlanmamaktadır,
Şizofrenisi olan bir insanın düşüncesi nasıldır?
Bazıları
başkalarından zarar görecekleri endişesi içinde takip edildiklerini,
öldürüleceklerini, insanların kötü maksatlarla kendileriyle uğraştıklarını
düşünebilirler. Bu nedenle dışarı çıkmaktan korkabilir eve kapanabilirler,
zehirleneceklerini düşünerek yemek yemeği, ilaç içmeyi reddebilirler
Bir
kısmı kendileriyle ilgili yayın yapıldığı düşüncesiyle televizyondan,
gazetelerden rahatsız olabilirler ya da düşüncelerinin çalındığını, okunduğunu
iddia edebilir Kimileri ise kendi bedenleri ile dış dünya arasındaki sınırın
silindiğini, bedensiz olduklarını, varolmadıklarını ya da ellerinin, yüzlerinin
ve vücutlarının diğer bölümlerinin değiştiğini ve onların kendilerine ait
olmadığını düşünebilirler Bazı olağanüstü yetenekleri olduğunu söyleyebilirler.
Emreden, hakaret eden, hareketlerini yorumlayarak yönlendiren hayali
sesler duyduklarını ya da kendi düşüncelerinin dışarıdakiler tarafından
duyulduğunu iddia edebilirler. Bu seslere yanıt vererek karşılarında biri
varmışçasına kendi kendileriyle konuşabilirler. Uyanıkken gözlerinin önüne
çeşitli görüntüler geldiğini ifade edebilirler. Şizofrenisi olan insanların kimi
zaman bütün bunlardan şikayetçi oldukları kimi zaman da bunlar gerçekmiş gibi
yaşadıkları ve ona göre davrandıkları görülebilir.
Bu belirtiler
şizofrenide her zaman bulunur mu?
Hayır. Bu belirtiler sıklıkla
alevlenme dönemlerinde görülür.
Belirtilerin bir iki tanesi bir insana
şizofreni demeye yeter mi?
Hayır. Gazetede okuduğumuz, televizyonda
gördüğümüz sağlıkla ilgili haberlerden hemen sonra aynı sorunları bizim de
yaşadığımız kanısına kapılıp telaşlanabiliriz. Şizofrenide belirtilerin
nitelikleri ve süreleri, toplumsal yaşantıda yol açtıkları değişiklikler çok
önemlidir. Adlandırmayı şizofreni üzerinde uzun yıllar kuramsal ve pratik
eğitimden geçerek sorumluluk almış insanların yapması gerekir.
Şizofreni
nasıl tedavi edilir?
İlk aşama, hekim danışmanlığında uzun süre düzenli
olarak sürdürülmesi gereken ilaç tedavisidir
İlaç hemen etki eder mi?
İlaçların düzenli kullanımda beklenen etkiyi sağlaması için iki üç
haftalık bir süreye ihtiyaç vardır. Bunlardan şikayetçi oldukları kimi zaman da
bunları gerçekmiş gibi yaşadıkları ve ona göre davrandıkları görülür.
İlaçla tedavi de amaç nedir?
İlaçla tedavi, rahatsızlığı çoğu
zaman tamamen iyileştirmemekle birlikte, şizofreni belirtilerini yatıştırmakta,
kontrol altında tutmakta, kişiyi çevresindekilerle ilişkilerinde daha iyi bir
konuma getirmekte, nükslere bağlı sık hastane yatışlarının önüne geçerek kişinin
evinden, ailesinden, alıştığı ortamdan uzak kalmasını önlemektedir.
İlaçlar her gün alınmak zorunda mı?
Şizofreninin ilaçla tedavisi
her gün düzenli olarak ağızdan alınacak ilaçlarla yapılabileceği gibi iki-dört
haftada bir kalçadan yapılan iğnelerle de benzeri bir etki sağlanabilir.
Yan etkileri nelerdir?
En sık rastlanan yan etkileri: Gözlerin
yukarı kayması; belde-boyunda kasılma; ağızda tükrük salgısının artması; halk
arasında 'Robot gibi oldu' diye tanımlanan yüz ifadesinde donukluk ve
hareketlerde yavaşlama hali; huzursuzluk içinde yerinde duramama ve sürekli
hareket etme isteği; elde-ayakta titremeler; güneş ışığına aşırı duyarlılık;
görme bulanıklığı gibi belirtilerdir. İlaç kullanmaya başlamadan evvel ilacın
yan etkileri hakkında hekimden bilgi istemek her insanın doğal hakkıdır.
Şizofrenide kullanılan ilaçlar bağımlılık yapan, uyuşturucu ilaçlar
mıdır?
Bu ilaçlar uyuşturucu değildir, bağımlılık yapmazlar. Sık sık
dile getirilen 'ilaçlar uyuşturuyor' düşüncesi bu ilaçların uyuşturucu olduğu
anlamında değil, ilaç alanların, ilacın etkisine bağlı olarak yaşadıkları
duyguları sıklıkla 'uyuşukluk' olarak tanımlamalarıyla ilgilidir. Biperiden
(Akineton) ise şizofreninin tedavisinde değil, şizofreni ilaçlarının yan
etkilerini gidermek için kullanılmaktadır. Tedavide kullanılmaya başlayan yan
etkileri düşük ilaçlarla birlikte artık Akineton gibi kötüye kullanıma açık
ilaçlara gereksinim giderek azalmaktadır.
Şizofrenide ilaç tedavisi tek
çare midir?
Hayır, Şizofreni rahatsızlığının tedavisinde ilaç tedavisi
mutlaka gerekir, ama yanı sıra diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasında yarar
vardır.
Diğer tedavi yöntemleri nelerdir?
Şizofrenisi olan
insanların ve ailelerinin ayrı ayrı bir araya gelebileceği grup tedavileri,
çeşitli davranışçı tedavi yöntemleri, destekleyici yöndeki tedavi yaklaşımları,
ailelere yönelik bilgilendirme toplantıları da en az ilaç tedavisi kadar
önemlidir.
Şizofreni teşhisi konmuş bir insan evlenebilir mi,
evlendirilirse iyileşir mi?
Şizofrenisi olan bir insanın aktif
rahatsızlık dönemi dışındayken evlenmesinin önünde herhangi bir engel yoktur.
Evliliğin şizofreniyi iyileştireceği düşüncesi ise toplumda sık rastlanan yanlış
bir düşüncedir
Hocalara okutmak, kurşun döktürmek iyileştirir mi?
Herkesin inançları doğrultusunda derdine çare araması doğaldır. Ancak
şizofreni, üzerinde hekimlerin yıllardır uğraş verdiği, tıbbi tedavi imkanları
hızla çoğalan bir rahatsızlık olup çareyi hocalarda aramak sadece zaman kaybına
yol açar.
Peki şizofreninin gidişatı nasıldır?
Şizofreni
rahatsızlığının belirtileri insandan insana değiştiği gibi aynı insanda zaman
içinde de farklılık gösterir. Şizofreninin üçte ikisinde rahatsızlık, kısa
süreli alevlenmelerde düzelme dönemleri arasındaki tekrarlar halinde
görülmektedir. Günümüzde rahatsızlığın gidişatında olumlu bir değişiklik olduğu
gözlenmektedir.
Bu ne anlama gelir?
Eskiden şizofrenisi olan
insanlar uzun yıllar boyunca hastanelerin kapalı ortamlarında tutulmaktaydı.
Bugün ise rahatsızlığın alevlendiği dönemlerdeki kısa süreli yatışlar haricinde
artık çoğunlukla ayaktan tedavi uygulaması geçerlilik kazanmıştır.
Şizofreni tamamen iyileşir mi?
Şizofreni tanısıyla tedavi olan
insanların beşte birinde zaman içinde belirtilerin tamamen ortadan kaybolduğu
saptanmıştır. Ancak bu düzelme rahatsızlık öncesi işlevsellik düzeyine, yani en
başa dönmeyi çoğu zaman sağlamamaktadır
Toplumsal yaşama nasıl yansır?
Şizofreni toplumdan uzaklaşmaya, yalnız başına bir yaşama yol
açabileceği gibi bazıları rahatsızlıklarına rağmen toplumsal ilişkilerini bir
ölçüde koruyabilir, mesleklerini sürdürebilirler
Rahatsızlığı olan
insanların yakınları utanç ya da suçluluk duyguları yaşayabilirler.
Rahatsızlığın oluşumunda kendilerinin geçmişte yapmış olduklarını düşündükleri
yanlışlıkların payı olduğunu düşünebilirler ya da rahatsızlığın çevrelerinde
yarattığı etkilere bağlı olarak utanç duygularına kapılabilirler Aile
şizofreniye kendisinin neden olduğuna inanırsa, şizofrenisi olan ferdini
gizlemeye, komşularından, yakın çevresinden saklamaya çalışır. Rahatsızlığı
yaşayan insanların bunu hissettiği noktada ailelerine karşı öfke duymaları ve
giderek daha fazla içlerine kapanmaları söz konusudur.
Peki ne yapmak
gerekir?
Şizofreninin bir suç ya da ceza değil biyolojik yönleri ağır
basan bir rahatsızlık olduğunun ve kişinin yeteneklerinde kısmi kısıtlamalara
yol açabileceğinin öncelikle kabul edilmesi gerekir. Bu da şizofrenisi olan
insan üzerindeki beklenti yükünün, aile baskısının azalmasında olumlu rol oynar.
Ailenin tavrı nasıl olmalıdır?
Açık ve net bir ilişki kurmak
gereklidir. Genelde şizofrenisi olan insanlarda en iyi geçinenlerin onlara en
doğal davrananlar olduğu bilinmektedir.
Aynı anda birden fazla istekte
bulunmadan, düşüncelerini değiştirmek için onları sürekli ikna etmeye
çalışmadan, ailecek topluca yapılan yemek yeme, misafir ağırlama, televizyon
izleme gibi faaliyetlere sürekli olarak katılmaya zorlamadan, yalnız kalma ya da
odalarına çekilme isteklerine duygusal mesafelerine saygı duyarak davranmak
gerekir.
Ailenin davranışları tedaviyi etkiler mi?
Evet.
Kesinlikle. Aile ortamında her yaptıklarına karışılan, sürekli öfke dolu
davranışlara, eleştirilere maruz bırakılan insanların ilaçlarını düzenli olarak
kullansalar bile sık sık rahatsızlandıkları görülmektedir. Bu nedenle tedavide
ailenin bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Şizofrenide ailenin
önemi nedir?
Şizofreni; düşünce, duygu ve davranşları etkilemesi
nedeniyle ve süregen olma özelliğiyle diğer birçok tıbbi rahatsızlıktan farklı
olarak toplumsal hayata yansıyan bir ruhsal rahatsızlıktır. Bu nedenle
şizofreni, şizofrenisi olan insanlarla birlikte yaşayanların bugününü ve
geleceğini doğrudan etkilemektedir.
Aile şizofreniden nasıl etkilenir?
Şizofreniden etkilenme, yakınlığın derecesine ve yoğunluğuna; rahatsızlı
ğın türü, süresi ve şiddetine bağlı olarak değişmektedir. Ailenin rahatsızlığa
dair endişeleri tedavi için hekime başvurulma aşaması ndan çok daha öncesine
dayanır. Şizofrenisi olan kişi rahatsızlığın başlangıç belirtilerinin görüldüğü
dönemlerde ailesinin alşık olduğu biçimde davranamamaya başlar; gereğinden fazla
ya da az uyur; korkuludur; içine kapanır; dış görünüşüne eskisi kadar özen
gösteremez; aile ortamındaki, okuldaki ya da mesleğindeki yükümlülüklerini
yerine getiremez; alşılmadık yaşantılardan bahseder, başkalarının görmediği,
duymadığı şeyleri görmeye, duymaya ve bunlardan gerçekmişçesine söz etmeye
başlar.
Bu dönemde ailenin tavrı nedir?
Aile önceleri bu yeni
duruma karşı aşkınlıktan, aldırmazlığa; inanmamaktan, büyük bir şok ya da düş
kırıklığı yaşamaya kadar çeşitli tepkiler verir. Aile kimi zaman değişiklikleri
anlayışla karşılamaya yönelir, kimi zaman da kabul edilemez olarak değerlendirip
şizofrenisi olan üyesini bu davranşları bilinçli olarak yaptığı düşüncesiyle
onunla tartşmaya, çatşmaya başlar. Her iki durumda da değişikliklerin bir
rahatsızlığa bağlı olduğu anlaşılana kadar aylar hatta yıllar geçebilir. Sonunda
aile içindeki ortam aile bireyleri açısından dayanılmaz bir hal aldığında
dşardan yardım almaya karar verilir. Bu anda bile yardımın nerede aranacağı,
kime başvurulması gerekeceği bir süre belirsiz olarak kalabilir.
Ailenin
şizofreni konusundaki bilgi eksikliği tedaviyi nasıl etkiler?
Sorunun
farkedilmesi ile çözümlemek için girişimde bulunulması arasında geçen sürede,
ailede şizofrenisi olan bireye karşı belli bazı tutumlar yerleşir. Bu tutumlar
tedavinin olumlu bir noktaya doğru yönlendirilmesi açısından bazen büyük
güçlüklere neden olabilmektedir. Rahatsızlığın farkedilme süresinin kısaltılması
açısından bile şizofreni konusunda önceden bilgilendirilme büyük önem
arzetmektedir.
Şizofrenisi olan bir insana yakınları nasıl
davranmalıdır?
Yakınlarımıza yönelik beklentilerimizin gerçekleşmesi için
onlara kendi doğrularımızı dayatmamızın her zaman istenen sonucu vermeyeceği
düşüncesi şizofrenisi olan kişiyle ilişkide ileriye doğru atılmış bir adımdır.
Bu dönemde ise sorun, onu orjinal bir nesne gibi görerek, iyilik
bahşedermişçesine üstten bir tavır takınma riskidir. Bu tavır reddetmekten daha
insani olabilir, ama karşımızdaki insana suni gelebileceğinden pek bir yarar
sağlamaz. Eğer onunla ilgilenmek yerine tam bir dayanşma içine girmeye
kalkarsak, bu kez de onun tarafından 'hepimiz zaten yitirilmiş durumdayız'
biçiminde algılanmamız söz konusu olabilir ve gerçek bir insani ilişki
noktasından yine uzağa düşeriz. şizofrenisi olan kişiyle ilişkide önemli olan,
onu zaafları ve gereksinimleriyle birlikte olduğu gibi kabul etmek ve ciddiye
almaktır.
Peki belirli bazı davranş ilkeleri var mıdır?
Ailenin
davranşlarının nasıl olması gerektiğine dair hazır reçeteler vermek yararsızdır.
Ancak şizofrenisi olanların çevrelerinde olup bitenleri algılamakta ve
değerlendirmekte zaman zaman güçlük çekebileceklerini varsayarak onlarla kısa,
özlü ve net bir iletişim kurmak gerektiği söylenebilir. Örneğin açık davranarak,
bir kerede birden fazla tercih arasında seçim yapmaya zorlamak yerine tek bir
soru sormak, net bir istekte bulunmak daha uygun olabilir. Çok konuşmak ve ona
kendi doğrularımızı iletmeye çalşmak yerine dinlemek; her söylediğine ya da her
yaptığına müdahale etmek yerine duygusal olarak mümkün olduğunca tarafsız bir
tutum takınmak, esnek ve uyum sağlayıcı tavırlar içinde bulunmak ilişki
kurmamızı kolaylaştırır.
Şizofreni konusunda yaşanan utanç ve suçluluk
duyguları nasıl çözülmeli?
Şizofreniye karşı doğru tutum geliştirmenin
önündeki en önemli engellerden ikisi utanç ve suçluluk duygularıdır. şizofreni
kişilerarası ilişkilerle doğrudan nedensel ilişkisi bulunmayan, biyolojik
yönleri ağır basan bir rahatsızlık olduğundan şizofreniden dolayı utanç ya da
suçluluk duyguları yaşamak yersizdir. Aile bir şekilde şizofreniye neden
olduğuna inanırsa şizofrenisi olan üyesini çevresinden gizlemeye çalşır ve
giderek kendi toplumsal ilişkilerinden kopar. şizofreniyi yaşayanlar bunu
hissederek daha da içine kapanabilir ve ailelelerine karşı öfke duyabilirler. Bu
davranı .lar ailede daha fazla utanç doğurur ve utanç/suçlama kısır döngüsü
devam eder. şizofreni konusunda bilgilenme bu sorunu çözebilir.
Şizofreninin bir rahatsızlık olarak kabullenilmesinin faydası nedir?
Şizofreninin kimi yeteneklerde kısıtlamalara neden olan biyolojik
özellikli bir rahatsızlık olduğunun bilinmesi rahatsızlığı yaşayana ilişkin
beklentilerin de gerçekçi bir noktaya çekilmesine yardım eder. Böylece
şizofrenisi olan kişi de üzerindeki beklentilerin baskısından kurtulmuş olur.
Şizofrenisi olan bir insanla aynı evde yaşam nasıl düzenlenmeli?
Öncelikle evde, kendi odasında yalnızlığını yaşayabilme gereksinmesine
saygı duyulmalıdır. Ayrıca ev ortamında yemek saatlerini ve gündelik hayata ait
işleri önceden belirlemek yararlı olabilir. Ancak şizofrenisi olan bir insanın
görünür bir neden olmaksızın özellikle yemek ve uyuma saati gibi konularda
belirlemelere uymayabileceği de unutulmamalıdır.
Konuşmanın mümkün olmadığı
zamanlarda...
Sıklıkla yaşanan bir sorun da içe kapanma hallerinde ne
yapılması gerekti ğidir. Genel olarak kişinin yalnız kalma isteğine karşı
çıkılmamalıdır. Eğer içe kapanma aşırı ya da çok uzun sürmekte ise daha ciddi
belirtilerin habercisi olabilir. O zaman hekimiyle ilişki kurmak gerekir. Ancak
çoğu insanda içe kapanma kendi içsel karmaşasıyla başa çıkma yolu olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda şizofrenisi olan insanın mesafe isteğine saygılı
olarak ihtiyaç duyduğunda ulaşabileceği bir uzaklıkta bulunmak yeterlidir.
şizofreni olan insanlar genellikle tek bir misafirle daha kolay başa
çıkabilirler ama gruplar halinde toplantılar, ev oturmaları çoğu zaman onlar
için zor ve kafa karştırıcı deneyimlerdir. Onlar için hoş olabilecek boş zaman
etkinlikleri bulmayı denemek daha uygundur.
Yapması gereken şeyleri
yapmadığı durumlarda...
Ailelerin sıklıkla düştükleri bir başka yanılgı
da istenmeyen bütün davranışların rahatsızlığa bağlanmasıdır. Şizofrenisi olan
insanların da hepimizin yaşadığı gibi kötü günleri olabileceği bilinmelidir.
Sorumluluk almaları gerektiğinde nasıl davranılmalıdır?
Tedavisini düzenli sürdüren ve alevlenme belirtileri göstermeyenlerin ev
içinde diğer bireylerden farklı bir yaklaşıma fazlaca gereksinimleri yoktur.
Bazı aileler şizofrenisi olan bireylerine özerklik vermeye gönülsüzdürler. Çünkü
kendi ana-babalık rollerini her konumda sürdürme gereksinimi içindedirler.
Sorumluluk ve bağımsızlık sorunlarını çözmenin en iyi yolu, diğer aile
bireyleriyle yapıldığı gibi beklenen ve istenenleri şizofrenisi olan bireyle
konuşmak ve bir uzlaşma zemininde birlikte karar vermektir. Çatışmanın bir hayat
tarzı olarak yaşandığı ailelerde ise şizofrenisi olan bireyin mümkün olduğu
kadar bu ortamdan uzak tutulması gerekir.
Yanlış düsünceleri oluyor.
Peki bu durumda ne yapmalı?
Şizofrenide görülen düşünce bozukluklarını
tartşarak değiştiremeyiz. Ona katılmak ya da karşı çıkmak yerine görüşlerine
saygı duyulduğu belli edilerek kendi görüşümüz neyse onu dile getirmek gerekir.
Örneğin başka gezegenlerden mesajlar aldığını söyleyen bir insana, "Saçmalamaş
Öyle şey olmaz" ya da "A! Evet. 0 mesajları ben de alıyorum" diyerek yanıt
vermek yerine "Buna inandığını biliyorum, ama ben başka gezegenlerden buraya
haber ulaştırıldığını düşünmüyorum" demek daha uygundur. Takip edildiğini
düşünen bir insana takip edilmediğini çeşitli akla uygun kanıtlarla kanıtlamaya
çalşmak yerine yanımızda güvende oldu ğu hissini vermek ise özellikle alevlenme
dönemlerinde daha yerindedir. Ancak alevlenme dönemleri dşında da bu tavrı
sürdürmek onu bize daha da bağımlı kılma riski içerdiğinden doğru değildir. Bu
anlamda karşımızdakini sürekli olarak güzel günlerin geleceğine inandırmak
yerine iyi ve kötü günde dostluğumuzu vurgulamak yararlı bir yaklaşımdır.
Tembellik ediyor, çalışmıyor...
Şizofreninin bazı dönemlerinde
görülen keyifsizlik, isteksizlik, yorgunluk, çevreye ilgisizlik gibi belirtiler
dışarıdan bakan biri tarafından tembellik ya da miskinlik olarak yorumlanabilir.
Böyle durumlarda şizofrenisi olan bir insanın çalşmaya bilinçli olarak karşı
çıktığı için değil rahatsızlığından dolayı yaşadığı belirtiler nedeniyle
çalışmak istemediği bilinmelidir.
Şizofrenisi olan bir kişi çalşabilir
mi?
Evet. Rahatsızlığın tedavi altında ve belirtisiz olarak seyrettiği
dönemlerde kendi bilgi ve becerilerine uygun işlerde, eğer uygun bir mesai ve iş
ortamı sağlanırsa rahatlıkla çalşabilirler.
İlaç kullanmak istemiyorsa?
İlaç kullanmayı reddetme, şizofrenide en sık karşılaşılan sorunlardan
biridir. şizofrenisi olan insanlar rahatsız olmadıkları ya da iyileştikleri
düşüncesiyle ilaç kullanmak istemeyebilirler. Oysa şizofrenide kullanılan
ilaçların rahatsızlık belirtilerinin düzeldiği dönemler de dahil olmak üzere
uzun süre kullanmak ve hekim gözetimi olmaksızın kesmemek gerekmektedir.
şizofrenide ilaç tedavisi varolan yakınmaların giderilmesi dışında rahatsızlığın
nüksetmesini önlemek açısından da gereklidir. Eğer ilaç kullanmama isteği alınan
ilaçların yan tesirleri nedeniyle ortaya çıkmşsa tedavinin yeniden düzenlenmesi
için bir hekime başvurmak sorunu çözebilir. Bu nedenle ailenin şizofrenide
kullanılan ilaçların yan tesirleri konusunda bilgi eksikliğini gidermesi büyük
önem taşımaktadır. Ancak ilacı reddetme davranşı yan tesirlere bağlı değilse
yeni bir rahatsı zlık döneminin ilk işaretlerinden biri olabileceği konusunda
dikkatli olunmalıdır. Bu noktada aile üyelerinin, şizofrenisi olan kişiyi ilaç
kullanmaya ikna etmek yolunda sabırlı ve sakin olmaları gerekmektedir.
Peki ilaç kullanmaya hiçbir şekilde ikna edilmezse?
Eğer
rahatsızlık aile açısından dayanılmaz bir hal almşsa ve şizofrenisi olan birey
ilaç kullanmaya yanaşmıyor hatta hekime bile gitmek istemiyorsa o zaman
tedavinin düzenlenmesi amacıyla yataklı bir kuruma yatı rılma tek çare olarak
gündeme gelir. Rahatsızlığının özelliği gereği herhangi bir yakınmadan söz
etmeyen, tedaviyi kabul etmeyen, yataklı kuruma gönderilmeye direnen bireyin
kendi rızası olmaksızın hastaneye sevki sırasında ise aile çok sıkıntı ve üzüntü
verici anlar yaşar. Eğer hastane döneminde de hekimlerin bütün ilgisi sadece
rahatsızlığı olan bireye yönelirse ailenin korkuları, kuşkuları, soruları ikinci
planda kalacağı için ailenin rahatsızlık nedeniyle yaşadığı suçluluk artabilir.
Bu nedenle hastane yatşının ilk gününden itibaren şizofrenisi olan kişinin
yakınlarının sorularına, endişelerine kulak verilerek onların da tedavi sürecine
dahil edilmeleri gerekmektedir.
Hastanede ne kadar yatması gerekir?
Elli yıl öncesinde böyle bir soruya; "uzun süre" yanıtı verilirdi. Hatta
bu rahatsızlığı yaşayan insanların ömür boyu hastanede yatmaları gerektiğinden
söz edilirdiş Ancak günümüzde tedavide kullanılan ilaçlarla birlikte hastanede
yatma süresi on beş-otuz gün arasına inmiştir.
Şizofrenide hastanede
yatırılarak tedaviden ne amaçlanmaktadır?
Şizofrenisi olan bireyin
rahatsızlık belirtileri kendisine ve çevresindekilere zarar verecek boyutlara
ulaşmşsa ve ayakta ilaç tedavisi uygulanamıyorsa, bu iki sorunu çözümlemek
amacıyla tedavi kısa bir süre için hastanede sürdürülür.
Hastane
döneminde yakınların tavrı nasıl olmalı?
Bazen, aile yatış öncesi
yaşadığı sıkıntılar nedeniyle, şizofrenisi olan üyesini hastanede ziyaret etmeye
isteksizlik gösterebilmektedir. Oysa hastane döneminde ilk günden itibaren
ziyaretlere düzenli olarak gitmek, tedaviyi üstlenen hekimlerden rahatsızlıkla
ilgili bilgi almak gerekmektedir.
"Bizden sonra ne olacak"
Şizofrenisi
olan insanların yakınlarını en fazla düşündüren sorunlardan biri olan bu soruya
genel bir yanıt vermek mümkün değildir. Sorunun her ailenin kendine özgü
nitelikleri temelinde ele alınıp tedaviyi sürdüren hekim ile birlikte
değerlendirilerek açıklığa kavuşturulması en uygundur.
HASTALIĞIN SEYRİ
Bir insanın hayatına şizofreni sözcüğü nasıl dahil olur?
Şizofreniye ait belirtilerden etkilenen kişiler kendi kendilerine ya da
yakınları aracılığıyla bir hekime başvurana kadar onlar için şizofreni
sözcüğünün henüz bir anlamı yoktur. Başvurulan hekim rahatsızlığın tanısının
şizofreni olduğunu söylediğinde şizofreni sözcüğü o kişinin ve yakınlarının
yaşamına dahil olur. Bir gün önce haberdar olmadığınız bir rahatsızlığın bir gün
sonra hayatınıza katılması ise birçok soruyu sürükler peşinde.
Sorulara
yanıt bulma çabasında başvuru kaynakları nelerdir?
Şizofreninin 'ne
olduğuna' dair olarak ilkin ansiklopedik bilgilere başvururuz sıklıkla.
Ansiklopedilerin çoğunda ise şizofreninin 'erken bunama' anlamına geldiği,
iyileşmeden bir ömür boyu sürdüğü yazılıdır. Bu bilgilerin günümüzde hiçbir
geçerliliği olmamasına karşın bilgi kaynağı olarak evimizde bulundurduğumuz
kitaplarda şizofreniye dair yazılanları doğru kabul ederiz. Çünkü bu bilgiler
toplumsal belleğimizdeki şizofreniye dair olumsuz bilgilerle uyumludur.
Şizofreni sözcüğü ne yazık ki hep olumsuz çağrışımlar içinde olur olmaz her
yerde karşımıza çıkmıştır o güne dek. Birbiriyle çelişen, iki karşıt kutbu
birarada barındıran durumlar; yozlaşma, çürümeyle ilişkili hayat olayları; aklın
rasyonel işleyişine ilk bakışta uygun görünmeyen olgular; kişiliğimizdeki bize
has olmadığını düşündüğümüz bazı değişiklikler hep bu sözcükten yararlanılarak
tanımlanmaktadır. Şizofreni yaşayanı da çevresindekileri de son derece olumsuz
etkileyen birşey olarak belleğimize kazınmıştır. Bu nedenle o güne kadar bu
sözcükle ilgisi olmayan bir insanın şizofreniden mustarip olduğunu duyması bir
kaosun, büyük bir sıkıntının da başlangıcıdır aynı zamanda.
Gerçekten
şizofreni sözcüğü bir felaketi mi tanımlar?
Kesinlikle hayır. Şizofreni
insanların dünyaya geldikleri andan itibaren yaşayabilecekleri yüzlerce tıbbi
rahatsızlıktan sadece biridir.
Peki o zaman şizofreninin bu kadar kötü
çağrışımlarla anılmasının nedeni nedir?
Bir akciğer rahatsızlığı
kendisini öksürük, soluk almada zorlanma bir mide rahatsızlığı hazımsızlık, ağza
acı su gelmesi, karın bölgesinde yanma ile belli eder. Dolayısıyla akciğerinde
ya da midesinde rahatsızlık olan biri için bu rahatsızlık; çevresine,
ilişkilerine olumsuz bir şekilde yansımadan sağlık kurumuna başvurmayla tedaviye
doğru uzanır. şizofreninin bu rahatsızlıklardan farkı, organ olarak beyni
etkilemesi nedeniyle oluşur. Beyni etkileyen rahatsızlıklar duygu, davranış ve
düşüncedeki değişikliklerle dışarı yansır. Duygu, düşünce ve davranışlardaki
değişiklikler ise kişinin çevresiyle kurduğu ilişkide birtakım farklılıklar
biçiminde insanlararası ilişkilere yansır ve başlangıçta bir tıbbi rahatsızlık
olarak değerlendirilemez. Bu nedenle şizofreni diğer pek çok tıbbi
rahatsızlıktan farklı olarak başlangıcı ile hekime başvuru anı arasında oldukça
uzun bir süre geçen bir rahatsızlıktır. Alıştığımız, sorgulamadığımız bir hız
içinde sürdürdüğümüz gündelik yaşantılarımızda karşımızdaki herhangi birinin
değişik tavırları bizde birtakım soru işaretleri doğurur. Onun kendi hızımıza
uymayan, beklentilerimize ters düşen tavırlarına aklımıza uydurmak için ilkin
'huysuzluk, tembellik, şımarıklık, aksilik' gibi tıbbi rahatsızlık çağrışımı
yapmayan birtakım açıklamalar buluruz. Bu da tedavi kurumuna başvurma yolunda
bir sürenin daha geçmesi anlamına gelir. Ardından hekime gidilir ve şizofreni
sözcüğü bir rahatsızlık tanısı olarak hayatımıza girer.
Bu aşamada akla
ne gibi sorular gelir?
"Beni/bizi nasıl etkileyecek?", "Sonuç ne
olacak?", iyileşebilecek mi(yim)?", "Rahatsızlık öncesine dönebilecek mi(yim)?",
"Çocuklarıma da geçer mi?", "Daha da kötüleşir mi?", "Belirtiler kaybolursa geri
geilir mi?", "Evlenebilecek mi(yim)?", "Çalışabilecek mi(yim)?", "İlaçlar ne
kadar zaman kullanılacak?", "En iyi tedaviyi nerede olabilirim
(yaptırabiliriz)?", "Yoksa akıl hastanesine mi kapatacaklar?" ve benzeri daha
onlarca soru gelip takılır aklımıza.
Bu sorularla hekime başvuru
aşamasına gelindiğinde..?
O ne derse onu doğru biliriz. Dolayısıyla
rahatsızlık öncesindeki dönemde şizofreni sözcüğünün toplumsal yaşamdaki
kullanılışından aklımızda kalanların üzerine rahatsızlık döneminde başvurduğumuz
hekimin bize aktardıkları eklenir. Çoğu zaman rahatsızlığa dair bilgimiz
bunlarla sınırlı kalır. Umudumuz ya da umutsuzluğumuz başvurduğumuz hekimin iki
dudağı arasından çıkacak sözlere ya da bir gazetede şizofreniyle ilgili çıkacak
bir yazıya bağlanır. Şizofreniyi yaşayanların ve yakınlarının öncelikle yapması
gereken ise tedaviye katılım noktasında insiyatifi bütünüyle hekime
terketmemektir. Şizofreninin tedavisine yönelik en uygun tavır sorunu yaşayan
kişinin ve yakınlarının, tedaviyi uygulayan hekimle sürekli bir işbirliği içinde
olmasıdır. Bu nedenle şizofreni tanısı konduğu anda sorunun çözümünü hekime
havale ederek edilgin bir tutuma bürünmek rahatsızlığın seyrini daha baştan
olumsuz bir yöne doğru çevirmeye neden olur. Şizofreni tedavisinde ilaç
kullanmak olmazsa olmaz ilk kuraldır, ama ailenin de tedaviye katıldığı (bkz.
Psiko-sosyal tedaviler bölümü) durumlarda başarı oranı salt ilaç tedavisinden
elde edilen başarıdan çok daha olumlu düzeydedir.
Şizofreninin diğer
tıbbi rahatsızlıklardan başka ne gibi farkları vardır?
Şizofreni, ateşli
rahatsızlıklar gibi gelip geçici olmayan, zaman içinde sürekli seyir
gösterebilen bir rahatsızlıktır. Çoğu zaman düz bir seyir izlemez. Bazı
durumlarda varsanılar va hezeyanların görüldüğü alevlenme dönemlerini takiben
kişinin duygularını ifade etmesinde donuklaşma, konuşkanlığında azalma, çoğunluk
için zevk veren faaliyetlerden zevk alamama, ilgisizlik, toplumdan uzaklaşma,
amaca yönelik davranışları başlatma ve sürdürmede güçlükler gibi belirtilerin
görüldüğü bir seyir oluşabilir. Bazen bu belirtiler alevlenme dönemleri
olmaksızın ya da alevlenmelerin zaman zaman araya girdiği dönemlerle birlikte
devam edebilir. İlk şizofreni atağından sonra varsanı ve hezeyanların bir ya da
birkaçı nın devamlılık göstermesi söz konusu olabilir. Bazı kişilerde ise
şizofreni tek bir alevlenme dönemi sonrasında yeniden bir daha hiç
gözükmeyebilir. Bir kısmında ise sık tekrarlayan alevlenme dönemleri sonrası
tamamen iyileşme gerçekleşmeksizin sürecin yerleştiği gözlenebilir. Her
insandaki belirtiler ve seyir birbirine benzemez. Dolayısıyla şizofreniyi
herkeste aynı şekilde seyreden bir rahatsızlık olarak değil, şizofreniyi yaşayan
kişinin özelinde ele almak gerekir.
Şizofreninin yeniden alevlenmesi
önceden anlaşılabilir mi?
Tedavisi düzenli bir şekilde süren, alevlenme
belirtileri görülmeyen bir kişide sikıntı, huzursuzluk, alınganlık, tedirginlik,
uyku düzeninde bozulma, her zamankinden fazla oranda içe dönüklük gibi
belirtiler rahatsızlı ğın nüksüne ilişkin ilk işaretlerdendir.
Şizofrenide seyri etkileyen etmenler nelerdir?
Şizofreninin
erken başlayan tiplerinde geç başlayanlara göre seyir daha olumsuz özellikler
içermektedir. Hızlı, gürültülü değil de yavaş ilerleyen şizofrenilerde
rahatsızlığın daha olumsuz seyrettiği görülmektedir. Eğer rahatsızlık öncesi
kişinin sosyal becerileri gelişmiş durumda ise okul, aile, iş konularında
işlevselliği iyi ise rahatsızlığın gidişatı ve sonucu da muhtemelen iyi
olmaktadır. Rahatsızlığı olan kişiye yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerin
bulunduğu ve bunların sıklıkla dışa vurulduğu ailelerde yaşayan kişilerin
rahatsızlıklarında ise seyir olumsuzdur.
Tamamen düzelme görülebilir mi?
Şizofreninin tek bir alevlenme dönemi dışında bir daha hiç belirti
göstermemesi de mümkündür.
Tedavi seyri nasıl etkiler?
1950'li
yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan ilaçlar sayesinde şizofreninin seyri
olumlu yönde önemli bir değişim göstermiştir. 1950 öncesi dönemde rahatsızlığı
olanların %80'i ağır bir durumda, kötü koşullardaki hastanelerde çok uzun bir
süre bulunurken günümüzde kullanılmakta olan ilaçlar sayesinde rahatsızlığı olan
kişiler hastanelerde daha kısa süre kalmakta ve yaşamlarını toplum içinde
alıştıkları ortamlarda sürdürebilmektedirler. Bir başka önemli husus da,
rahatsızlığın başlangıcı ile hekime başvuru anı arasındaki sürenin uzamasının
rahatsızlığın neden olduğu ruhsal toplumsal olumsuzlukları artıracağı ve
tedaviyi olumsuz şekilde etkileyeceği konusudur. Bu nedenle erken müdahale önem
taşımaktadır.
Rehabilitasyon çalışmaları tedaviyi etkiler mi?
Tıbbi tedavi altında ancak günlük yaşamını sürdürmede zorlukları olan
kişilerin rehabilitasyon çalışmaları rahatsızlığını seyrini olumlu yönde
etkilemektedir.
Rahatsızlığın yinelenmesi nasıl önlenebilir?
Uygun bir ilaç tedavisine eklenen psikoterapi uygulamaları rahatsızlığı
olan kişinin kendisini 'etiketleyen', 'inciten şizofreni tanısının suç - ceza
vb. yanlış çağrışımlarını aşmasını; kimliğinin bütünlüğünü ve benlik saygısını
korumasını; varsanılarını ve hezeyanlarını kontrol edebilmesini; alevlenme
belirtilerini tanımasını sağlayacak önlemlerden biridir. Kişinin rahatsızlığa
tepkisi inkar, farkında olmama, tedaviye uyum göstermeme biçiminde olabilir.
Kişinin kimliğini tehdit eden bir yaşam olayı olarak hayatı na giren bu durumu
yaşamının merkezine almasını engellemek, değer verdiği amaçları, rolleri,
toplumsal konumunu/kimliğini korumasına yardımcı olmak gereklidir.
'Rahatsızlığın içine yerleşmesinı önleyip, rahatsızlığın dışında kalmasını ve
rahatsızlığın yarattığı sorunlarla başetmesini sağlamak temel amaç olmalıdır.
Tedavinin başarısı rahatsızlığı olan bireyin, ailesinin, tedavi ekibinin ve
birlikte yaşadığı topluluğun birbirleriyle işbirliği içinde olmasına bağlıdır.
Şizofreni sadece bir tıbbi sorun değildir. Aileyi, toplumsal yaşamdaki
kemikleşmiş önyargıları, ekonomik koşulları da içeren bir insanlık durumudur
aynı zamanda. Bu nedenle çözümü tek başına psikiyatriye terketmek çözümsüzlüğe
giden yolda atılmı. Bir adım olabilir ancak.
İLAÇ TEDAVİSİ
Şizofreninin tedavisinde amaç nedir?
Şizofreni tedavisinde
düşünce, duygu ve davranış düzeyinde ortaya çıkan belirtilerin ilaçlarla kontrol
altında tutulması, toplumsal yaşantıyla ilgili ortaya çıkan yakınmaların da
diğer tedavi yöntemleriyle düzenlenmesi ve böylelikle kişinin kendisi ve
çevresiyle uyumlu bir yaşam sürdürmesi hedeflenmektedir.
Şizofrenide
hangi tedavi yöntemlerine öncelik verilmektedir?
Tedavide öncelik ilaç
kullanımındadır. Ancak şizofreniyle ilgili bütün sorunları n çözümünde ilaç
tedavisi tek başına yeterli olmamaktadır. Bu nedenle özellikle toplumsal
yaşantıyla ilgili olarak ortaya çıkan yakınmaların çözümlenmesinde destekleyici
ve bilgilendirici içerikli bireysel, grup ve aile tedavilerinin de
uygulanmasında yarar vardır.
Hangi türde ilaçlar kullanılır?
Şizofreni psikotik bozukluklar arasında kabul edildiği için tedavide
kullanı lan ilaçlar toplu olarak antipsikotikler olarak isimlendirilir. Psikoz
terimi genel olarak gerçeği değerlendirme yetisinin bozulduğu durumlar için
kullanılır. İlaçlar şizofreninin yanı sıra benzer belirtiler gösteren ve
psikotik bozukluk olarak nitelenen başka psikiyatrik rahatsızlıklarda da
kullanılırlar.
Antipsikotikler nasıl etkili olmaktadır?
Beyin
milyarlarca sinir hücresi içermektedir. Şizofrenide kullanılan klasik ilaçlar
(haloperidol, trifluoperazin vb.) beyindeki sinir hücreleri arası nda iletişimi
sağlayan bazı maddelerin (örn. dopamin) aşırı etkinliğini engelleyerek etki
göstermektedirler. Ancak aşırı dopamin faaliyeti sadece şizofreniye özgü bir
durum değildir. Beyinde yapılar, sistemler, yollar ve bunlar arasındaki
iletişimi sağlayan maddeler arasında son derece karmaşık ilişkiler
bulunmaktadır. Örneğin bir sinirsel iletinin aksadığı anlarda bir başkası
tamamlayıcı olarak devreye girebilmektedir. şizofreni tedavisinde kullanılan
ilaçlar etki mekanizmaları aracılığıyla bir etkileşimler zinciri ortaya
çıkarmaktadırlar. Beynin bütün sinirsel ağı içinde yeni bir düzenlemenin ortaya
çıkması ise zaman içinde gelişen bir durumdur. Bu nedenle ilaçlar kullanılmaya
başladıktan iki-üç hafta sonra etkilerini gösterirler. Atipik olarak nitelenen
nisbeten daha yeni ilaçlar (klozapin, risperidon, olanzapin vb.) ise dopaminin
yanı sıra beyinde hücreler arası iletide rol oynayan serotonin, asetil kolin,
noradrenalin, GABA, glutamat vb. maddeler üzerine etkilidirler. Bu ilaçlara
dopamin dışındaki diğer sinirsel ileticiler üzerinde de etkili olmaları, yan
etki ortaya çıkarma olasılığının klasik ilaçlardan daha az olması gibi
özellikleri nedeniyle atipik antipsikotik adı verilmektedir.
İlaçlar
hangi belirtilerde etkilidir?
Klasik olarak nitelendirilen ilaçlar
şizofrenisi olan kişilerde görülen varsanıların, hezeyanların, saldırganlık
düzeyinde ortaya çıkan bazı davranış bozukluklarının ortadan kaldırılmasında rol
oynarlar. Atipik antipsikotik adı verilen ilaçlar ise yukarıda sayılan
belirtilerin yanı sıra içe kapanma, toplumdan uzaklaşma, aldırmazlık, ilgi ve
istek eksikli ği, duygusal küntlük, iletişim kurmama, kendine bakımda azalma
gibi belirtiler üzerinde etkilidir.
İlaçlar hemen etki eder mi?
Hayır. Seçilen ilacın etkinliğinin yeterli olup olmadığı hakkında kesin
bir kanaat oluşturması için uygun dozla kullanımda 4-6 haftalık bir süreye
gereksinme vardır. Belirtilen süre içinde istenen sonuç alınamazsa ya da yan
etkiler nedeniyle tedavi erken sonlandırılmak zorunda kalınırsa yeni bir ilaca
geçmek gerekir.
Çok sayıda ilacı birlikte kullanmak hızlı iyileşme
sağlar mı?
Şizofrenide kullanılan ilaçların çoğunun ya da hepsinin aynı
reçeteye yazılması yan etki riskini artırmaktan başka bir işe yaramaz; çünkü bu
ilaçların önemli bir bölümü benzer etki mekanizmasına sahiptir. Bazen hezeyanlar
ve varsanılar için ayrı, uyku düzenini sağlamak için ayrı bir ilaç,
verilebilirse de kullanılan ilaç sayısının daha fazla artışı durumunda yapılan
tedavinin güvenilirliği zedelenir. Tedavide amaç yan tesire yol açmadan
rahatsızlığı tedavi edecek dozu bulabilmek ve bu dozda tedaviyi aksatmadan
sürdürmektir.
İlaçlar hangi sıklıkta kullanılmalıdır?
Şizofrenide kullanılan ilaçlar ancak düzenli kullanıldıklarında etkili
olmaktadırlar. Bu nedenle ilaç tedavisinin her gün aksatılmadan sürdürülmesi
gerekir. Ancak ağızdan ilaç kullanımı yerine iki - dört haftada bir eşdeğer
dozlarda kalçadan yapılacak iğnelerle de tedavi tercih edilebilir.
İlaçlar ne kadar süre ile kullanılmalıdır?
Şizofreni
belirtilerini ortadan kaldırmak kadar belirtilerin tekrarlanması nı önlemeye
yönelik uzun süreli ilaç kullanımı da önemlidir. İdame tedavisi adı verilen bu
tedavinin süresi ve tedavide kullanılan ilaç dozu, tedaviyi üstlenen hekim ile
birlikte bir uzlaşma zemininde belirlenmelidir. Genellikle tedavinin;
rahatsızlığın başlangıç dönemindeki ilaç dozlarının, yakı nmaların
yatı.tırılmasından sonra tedricen azaltılması suretiyle uzun yıllar aksatılmadan
sürdürülmesi önerilir.
Uzun süre ilaç kullanımında amaçlanan nedir?
Şizofreni yineleme özelliği gösteren bir rahatsızlıktır. İlaçlar,
halihazırdaki belirtileri yatıştırarak çoğu zaman rahatsızlığın hastaneye
yatmadan tedavisine imkan sağlamalarının yanı sıra hastalığın yineleme
olasılığını da azaltırlar ve diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasına olanak
sağlarlar. Ayrıca kişinin rahatsızlığından dolayı bazı yetilerini yitirmesini de
en aza indirirler. Tedavide etkili olan ilaçların bulunması, hastaların
hastaneye yatmak zorunda kalmaksızın evlerinde tedavi edilmelerini sağlamış,
depo hastanelerin tarihe karışmasında önemli bir rol oynamıştır. Hastaneye yatış
tedaviyi kolaylaştırmakla beraber şizofreni tedavisinin esası, zorunlu olmadıkça
hastanın yaşadığı ortamdan uzaklaşmadan tedavisinin sürdürülmesine
dayanmaktadır.
Uzun süre ilaç kullanmak ilaçlara karşı bir bağımlılık
yaratır mı?
Hayır. Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar kesinlikle
uyuşturucu değildirler ve bağımlılık yapmazlar. Antipsikotik ilaçları kullanan
kişiler ilaçların kendilerini uykuya meylettirdiğinden, beyinlerine uyuşukluk ve
vücutlarına ağırlık verdiğinden yakınabilirler. Bu yakınmalar ilaçların olumlu
etkilerinin değil yan etkilerininin bir sonucudur. Böyle durumlarda hekime
danışılarak tedavinin daha uygun bir doza ya da yeni bir ilaca yönelik olarak
değiştirilmesi sorunu çözer.
İlaçların yan etkileri nelerdir?
Şizofrenide tedavinin önemli bir bölümünü ilaçlar oluşturduğundan ve
kimi yan etkiler kişinin ilaç kullanmaya isteksizlik duymasına yol açtığından
yan etkileri ayrıntılı olarak bilmekte yarar vardır.
1. Sinir Sistemi
üzerine yan etkiler
a- Erken dönemde ortaya çıkan yan etkiler: Birden ortaya
çıkarak özellikle boyun, ense, sırt, dil, ağız, yüz ve göz kaslarını etkileyen
kimi zaman ağrılı da olabilen aralıklı kasılmalardır. Bu devrede kişinin gözleri
yukarı doğru kayabilir. Bedeni bir yay gibi gerilebilir. Bu kasılmalar
genellikle tedavinin ilk bir haftası içinde ortaya çıkar. Tedavinin ilk
dönemlerinde görülen bir başka belirti de çok rahatsız edici bir iç sıkıntısı,
yerinde duramama, sürekli dolaşma isteğidir. Ayrıca ilaç kullanımı süresince
genelde tedavinin ilk bir ayı içinde Parkinson Hastalığı'na benzer bir tablo
gelişebilir. Yüz ve boyun kaslarından başlar, omuzlara ve gövdeye yayılır. Genel
olarak hareketlerde yavaşlama, jest ve mimiklerde azalma (maske yüz), deride
yağlanma, tükrük salgısında artma, konuşmada tekdüzelik, küçük adımlarla ve öne
doğru hafif kambur bir şekilde kolları sallamadan yürüme (robot gibi olma), el
ve ayaklarda istem dışı titremeler görülür. Yukarıda sayılan bütün yan etkiler
ilacı kullanan kişileri ve yakınlarını oldukça tedirgin eder. Antipsikotiklerin
herhangi bir tanesinin kullanımı sırasında ortaya çıkan sıkıntıların bütün
ilaçlara karşı peşin hüküm oluşturması sık rastlanılan bir durumdur. Bir ilaçla
yan etki yaşayan kişi, kullanımına karşı isteksiz hale gelebilmektedir.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, bu yan etkiler, ilacı kullanan herkeste görülmez.
Görüldüğü durumlarda ise hekimin tedaviyi yeniden düzenlemesiyle kısa süre
içinde çözümlenir.
b- Geç dönemde ortaya çıkan yan etkiler: Tedavinin üç
aylık dönemi sonrasında daha sık görülür. Çoğu zaman yüz bölgesinde başlar.
Çiğneme, dil şapırdatma, dudaklarda titreme, parmaklarda solucan gibi
kıvrılmalar gibi belirtilerle kendisini gösterir.
2. Alerjik yan etkiler
Özellikle klorpomazin (Largactil) ile deri döküntüleri ya da günışınları na
aşırı duyarlılık sonucu deride bronzlaşma görülebilir.
3. Otonomik yan
etkiler şaşkınlık hali (özellikle yaşlı hastalarda ve gece), vücudun ısı
ayarının bozulması (sıcakta ateşlenme, soğukta ateşin düşmesi) gibi belirtilerin
yanı sıra tansiyon değişmeleri, ağız kuruluğu, kabızlık vb. görülebilir. Son
derece nadir ama tehlikeli bir durum olan 'nöroleptik malign sendrom'
gelişebilir: Kaslarda katılaşma, ateş yükselmesi, bilinç değişiklikleriyle
kendini gösterir; komaya dek gidebilir.
4. Göz üzerinde yan etkiler
özellikle thioridazin (Melleril) ile günde 8OOmg'ın üzerindeki dozlarda görme
kaybına denk giden görme bozuklukları ortaya çıkabilir.
5. Hormonal yan
etkiler Özellikle kadınlarda memelerden süt gelmesi ve adetten kesilmeye neden
olabilirler.
Bütün ilaçlar yan etki gösterir mi?
Hemen hemen
bütün ilaçların yan etkileri vardır. Yan etkiler ilaçların etki mekanizmalarına
ve kullanılan dozlarına bağlı olarak değişir. Ancak şizofreni tedavisinde
özellikle son yıllarda sinir sistemi üzerine yan etkileri oldukça az olan ve
yukarıda 'atipik' olarak söz edilen ilaçlar daha yaygı n olarak kullanılmaya
başlanmıştır.
Yan etkiler ilacın kesilmesini gerektirir mi?
Hayır. Rahatsızlık düzeyine, yaşa, bünyeye göre ilaç seçimi ve doz
ayarlaması yan etkileri en aza indirir. Bazı yan etkilerin önlenmesi için bir
süreliğine yardımcı ilaçlar [Akineton, Sormodren vb.) kullanılabilir. Gerekirse
doz azaltılabilir ya da başka bir ilaca geçilebilir.
Başka ilaçlarla
birlikte kullanılmasında bir sakınca var mı?
Şizofreni tedavisindeyken
başka bir rahatsızlık nedeniyle ilaç kullanılması gerekebilir. Böyle durumlarda
diğer rahatsızlığın türü ve tedavisiyle halihazırda kullanılan antipsikotiklerin
etkileşimi konusunda ayrıntılı bilgi almak için tedavileri düzenleyen hekim ya
da hekimlerle görüş alışverişinde bulunmakta yarar vardır.
Hamile iken
kullanılabilir mi?
Hamileliğin özellikle ilk üç ayı süresince çok
zorunlu kalınmadıkça ilaç kullanılmamalıdır.
Yaşlılarda nasıl
kullanılmalı?
Yaşlılarda kalp-dolaşım ve sindirim sistemi üzerine yan
etkileri az alan ilaçlar düşük dozlarda kullanmak daha uygundur.
Tedavideki en etkili ilaç hangisidir?
Şizofrenide kullanılan
ilaçlar çoğunlukla benzer etki mekanizmalarına sahiptir. Dolayısıyla şimdilik
'en etkili' tek bir ilaçtan söz etmek mümkün değildir. İllaçların aralarındaki
farklılıklar daha çok yol açtıkları yan etkilere ilişkindir. Ancak eskiden
sadece varsanı ve hezeyanlarda etkili ilaçlar mevcutken, giderek diğer
yakınmalar üzerinde de etkili ve yan etkileri daha az olan ilaçlar kullanıma
girmektedir.
Şizofrenide 'Şok tedavisi' kullanılıyor mu?
Halk
arasında 'Şok tedavisi' diye bilinen elektro konvülsif terapi (EKT), düşük doz
elektrik akımı ile hastaya bir tür sara nöbeti oluşturmaktan ibarettir. Bu
tedavinin yan etkileri, admin ve çağrışımının ürkütücülüğüne karşın oldukça
azdır. EKT, şizofrenide ilk etapta düşünülen ya da her durumda uygulanan tedavi
değildir.
İlaç kullanmak dışında yapılabilecek şeyler nelerdir?
Şizofreni kalıtımsal yatkınlığı olan kişilerde ağır dışsal zorlanmalar,
sorun çözme yeteneklerinin yetersizliği ve toplumsal destek sistemlerinin
zayıflığı gibi ek koşulların biraraya gelmesi sonucunda ortaya çıkar ya da
tekrarlar. Bu nedenle;
o Belirtilerin ortadan kaldırılması için ilaç
kullanmak,
o Zorlanmaların sıkıntısını gidermek için çevresel düzenlemeler
yapmak,
o Toplumsal destek sistemlerini güçlendirmek için aile ve grup
terapilerine, kendine yardım gruplarına katılımlarını sağlamak,
o Toplumsal
becerilerini ve sorun çözme yeteneklerini artırmak için eğitmek, destekleyici
psikoterapi yöntemlerinden istifade etmek gerekli olabilir.
PSİKO-SOSYAL
TEDAVİLER
Şizofrenide psiko-sosyal tedavi ne anlama gelir?
Şizofrenide ilaç tedavisi dışında kalan diğer tedavi yöntemlerini
tanımlamak için "psiko-sosyal tedaviler" terimi kullanılır. Psikososyal
tedaviler, düzenli ilaç kullanmakta olan ve rahatsızlığın alevlenme döneminde
bulunmayanlar için geçerlidir.
Psiko-sosyal tedavilere neden gerek
duyulur?
Şizofreni, kişinin dünyayı algılama tarzını, düşünce ve
duygularını etkileyerek başkalarından farklı davranışlar göstermesine yol açan
bir rahatsızlıktır. şizofrenisi olan kişi düşünce dizgesinde ortaya çıkan gerçek
dışı, benliğe yabancı değişikliklerin etkisinde yoğun bir bunaltı yaşar.
Yaşadığı bunaltı nedeniyle kişilerarası ilişki kurmayı sağlayan basit işlevleri
bile yerine getiremeyebilir. Benlik bütünlüğünü koruyamadığı için başkalarına
karşı kendisini savunmasız hisseder. İnsanlara güveninin kaybolmasıyla birlikte
kendi dünyasına çekilmeye, ilişkilerini asgariye indirmeye başlar. Bu
farklılaşma aile ilişkileri, kişiler arası ilişkiler, okul, iş ve sosyal uyum
üzerine olumsuz bir şekilde yansır. Bu değişikliklere şizofrenisi olan kişinin
yakınları bir anlam veremeyip kaygılanarak ne yapacaklarını nasıl
davranacaklarını bilemez hale gelirler. şizofrenisi olan kişilerin yakınlarında
öncelikle gözlenen tepki rahatsızlığın yadsınması ve değişikliklerin kapris,
tembellik, bencillik olarak değerlendirilmesidir. Rahatsızlık süreci ilerledikçe
toplumsal ortamdan uzaklaşma, kendi dünyasına kapanma artar. Aile fertlerinin bu
uzaklaşmaya tepkisine bağlı olarakda "kopma" süreci şekillenir. Şizofrenisi olan
kişinin kendine özgü dünyasını anlama çabasında olmayan ön yargılı yaklaşımlar
sorunu iyice çözümsüz hale getirebilir. Gerçeği algılamadaki farklılıklar,
çevreye ilgide azalma, sorumluluk almakta ve yerine getirmekte güçlük gibi
şizofreni rahatsızlığının doğasına ilişkin sorunlar nedeniyle kişi belirgin uyum
sorunları yaşamaya başlar. Işte bu noktada hem rahatsızlığı olan kişinin iç
dünyasındaki karışıklığı düzeltecek hem de toplum içindeki yalnızlığını ortadan
kaldıracak, giderek yitirmekte olduğu yetenek ve becerilerini ona yeniden
kazandıracak, bozulmuş iletişimi yeniden kurabilmesine olanak verecek tedavi
yaklaşımlarının devreye girmesi gerekli olmaktadır. Bu nedenle şizofreni
tedavisinin önemli bir bölümünü psikososyal yaklaşımlar oluşturmaktadır.
Şizofrenide kullanılan psikososyal tedavi yöntemleri nelerdir?
1. Destekleyici tedaviler: Bu tedavi yaklaşımı şizofrenisi olan kişinin
yeteneklerinin gerilediği stresli yaşam olaylarına karşı daha duyarlı hale
geldiği düşüncesine dayanır. Tedavide amaç, eksiklikleri ve kayıpları ortadan
kaldırma, duygusal destek sağlama, yaşam olaylarına yönelik uygulanabilir bilgi
ve beceri kazandırmaktır. Günümüzde şizofreni için uygulanabilirliği en kolay,
yaygın bireysel psikoterapi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Destekleyici
psikoterapi etkin dinleme; günlük yaşamı etkileyen sorunların çözümü üzerine
konuşma; hastalık belirtileri, nüks ve riskler konusunda bilgilendirme tedaviye
uyum sağlama ve sosyal ilişkileri desteklemeye yönelik olarak uygulanır. Kısa
süreli bir yaklaşımdır. Kişi hastalık belirtileri ve belirtilerin stresle
ilişkisi konusunda eğitildiğinde sıkıntı yaratan durumlarla başetme, kontrol
altına alma ve savunma stratejileri geliştirme şansına sahip olur.
2.
Bilişsel davranışçı tedaviler: Bu tedavi yöntemi rahatsızlığın nedenine yönelik
değildir. İşlevselliğin arttırılması rahatsızlığın olumsuz gidişinin
engellenmesi amaçlanmaktadır. Şizofrenisi olan kişinin sorunları işlevsel açıdan
ele alınarak uyumsuz davranışın yerine uyumlu davranışın konması hedeflenir. Hem
yitime maruz kalan yetiler hem de sağlam kalan davranış özellikleri ele alınır.
Halihazırda sahip olunan beceri ve yetenekler aracılığıyla günlük yaşamdaki
işlevsellik arttırılmaya çalışılırken, yitirilen davranışları da yeniden
kazandırma stratejileri uygulanır. Şizofrenisi olan kişinin düşünce bozuklukları
özellikle sanrılarla (hezeyanlarla), işitsel varsanılarla başa çıkması
duygularını uygun bir şekilde dışa vurabilmeyi öğrenmesi sağlanmaya çalışılır.
Bu amaçla günlük faaliyetlerin kayıt edilmesi program hazırlama ve uygulama, ev
ödevlerinin gerçekleştirilmesi tedavinin önemli unsurlarındandır. Uzun süreli
bir tedavi yaklaşımında tedavi, oldukça yapılandırılmış bir program dahilinde
ailesel iletişimi ve şizofrenisi olan kişinin sorun olarak nitelenen
davranışlarını değiştirmeye yöneliktir.
3. Grup tedavileri: Rahatsızlığın
bazı belirtilerinin ortadan kaldırılması, sosyal uyumun arttırılması, bilimsel
kayıplar ve işlev yitiminin azaltılması amaçlanır. Grup dinamiklerinin sunduğu
zeminde etkileşim, eğitim ve destek olanaklarıyla ortak yaşantıların
paylaşılması, toplumsal davranışlar konusunda geri bildirim, yeni sosyal
beceriler geliştirilebilmesi sağlanmaya çalışılır. Terapist burada doğal grup
dinamikleri olan cesaretlendirme, öğrenme ve değişimi kullanır. Toplumsal beceri
kazandırma amacıyla rol provası, model olma, yeni davranış modellerine öncülük
yapma, beceri geliştirme gibi yöntemler kullanılır. Ayrıca bilişsel alandaki
bozulmaları azaltmaya yönelik olarak da zihinsel işlevler, bellek, dikkat, algı,
kavramsallaştırma ve duyguyu ifade edebilme gibi konular üzerinde çalışılır.
Tedavide amaç iç görü kazandırmak, davranışlarda değişiklik sağlamak, toplumsal
destek alanlarını çoğaltmak, boş zaman etkinliklerine katılımı arttırmak
biçiminde özetlenebilir. Tedaviler düzenli, planlanmış oturumlar biçiminde,
sınırlı sayıda kişinin katılımıyla gerçekleşir.
4. Aile tedavileri:
şizofreni kişiyi olduğu kadar aileyi de derinden etkileyen bir rahatsızlıktır.
Şizofreninin yarattığı bunaltının şizofrenisi olan kişiye ve yakınlarına
yüklediği zorlukların gerilimi yeniden ona yansıyarak rahatsızlık sürecini
olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla uygulanır. Rahatsızlığın oluşması ve
ortaya çıkmasındaki aileye ait hazırlayıcı etmenleri anlamaya, rahatsızlığın
ailede yarattığı olumsuzlukları ve güçlükleri ortadan kaldırmaya yönelik bir
tedavi yöntemidir. Ailenin rahatsızlığı doğru anlamasını, akılcı bağlantılar
kurmasını, olumlu tutumlar ve gerçekçi beklentiler geliştirmesini olanaklı
kılar. Aile tedavilerinde,
o Rahatsızlık konusunda bilgi sağlama,
o
Ailenin kaygılarının, çatışmalarının anlaşılması ve dile getirilmesine olanak
sağlama,
o Ortaya çıkan sorunları çözme, çözüm yollarını geliştirmeye
yönelik bir zemin hazırlama, seçenekler oluşturma, kullanılabilir öğütler verme,
o Rahatsızlığa karşı dayanma gücünü arttırma,
o Aile içi duygu dışa
vurumunun uygun biçimde yapılmasını sağlayarak iletişim becerilerini geliştirme
amaçlanmaktadır.
Aile yaklaşımları iki büyük alanı hedef almıştır:
Belirtilerin bastırılması ve hastalığa yönelik ailesel-toplumsal tepkileri
olumlu yönde geliştirme. Ailede rahatsızlığa ilişkin olumsuz duyguların yüksek
düzeyde dışavurumu rahatsızlığın ilerlemesinde ve alevlenmesinde önemli bir paya
sahiptir. Bu nedenle şizofrenisi olan kişinin yakınlarının bireysel
kaygılarının, çatışmalarının dile getirilmesi; çözüm yollarının tartışılması;
rahatsızılığın doğası ve belirtileri, nedenleri, gidişi ve sonlanması konusunda
bilgilendirmeyle olumsuz duygu dışavurumu azaltılır. Aile tedavilerinin bir
yararı da şizofrenisi olan kişinin ve yakınlarının ilaç tedavisine ve diğer
tedavilere uyumunu arttırmasıdır.
5. Ortam tedavisi: Bu yöntemle şizofrenisi
olan kişinin yaşadığı yerlerin bir tedavi ortamı olarak kullanılması amaç
edinilir. Kişinin tedavi görmekte olduğu yataklı tedavi kurumları, gündüz
hastaneleri, psikososyal tedavi merkezleri, çalıştığı işyeri, yaşadığı sokak
birer tedavi ortamı olarak kabul edilir. Deneyimli bir ekip tarafından
yürütülmesi gereken bir tedavi yöntemidir. Gerçeği değerlendirme yetisi bozulmuş
olan kişinin dürtü denetimini sağlamak, kendisine ya da başkalarına yönelik
olabilecek zararlı davranı şlarını önlemek, insanlarla etkileşimini arttırmaya
cesaretlendirmek, uyumlu davranış modeller geliştirmek amaçlanır. Ayrıca
toplumsal yaşama uyumunu arttırmak amacıyla yaşadığı toplumda öne çıkan kişileri
bilgilendirmek, toplumdan soyutlanmasını engellemek, ona özgü yaşam koşullarının
oluşturulmasını sağlamak hedeflenir. Bu yaklaşımla şizofrenisi olan kişinin
işlevsel durumuna uygun sorumluluk alması sağlanmaya, hasta rolünden sıyrılıp
normal yaşam tarzına yakın davranışlar geliştirilmesi olanaklı kılınmaya
çalışılır. Ülkemiz koşullarında ortam tedavisi şimdilik yeterince uygulanma
imkanı bulamamaktadır.
Psikososyal tedavi yöntemleri nasıl
uygulanmaktadır?
Bu yaklaşımlar karşılıklı etkileşim içeren birbirine
sıkı sıkıya bağlı alanlardır. Onların sadece birini sürdürmeye çalışmak,
belirtilerin giderilmesi, sosyal iyileşme ve yaşam düzeyini arttırmaya yönelik
katkıları yetersiz kılar. Bu nedenle psikososyal tedavi yöntemlerinin birlikte
uygulanması yararlıdır.
Şizofreninin tedavisinde psikoanalitik yönelimli
psikoterapi yaklaşımları uygulanır mı?
Şizofreninin zihinsel bozulma
sürecinde çocukluk dönemine özgü büyüsel, gerçekliğe uymayan, neden sonuç
ilişkileri gözetmeyen, bütün varlıklara canlılık affeden ilkel düşünce
süreçlerine doğru gerileme olur. Kişinin ruhsal enerjisi dış dünyadan ve kendi
dışındaki varlıklardan geri çekilip kendi bedenine aktarılır. Bu da kişinin içe
kapanmasına, kendi yarattığı dünyada tek başına yaşamasına neden olur.
Şizofrenisi olan kişide ortaya çıkan bilinçdışı çatışmaların rahatsızlığa neden
olduğu düşüncesindeki bazı psikoterapistler derinde yatan bilinçdışı çatışmaları
yüzeye çıkarıp onlardan arınarak rahatsızlık belirtilerinin ortadan
kaldırılabilece ğine inanırlar. Bu yaklaşımın kişinin zaten çok kırılgan olan
benliğinin dağılmasına yol açabileceği görülmüş ve şizofrenide psikodinamik
yönelimli psikoterapi yöntemleri yerine destekleyici yaklaşımların daha yararlı
olduğu kabul edilmiştir.
Şizofrenide psikososyal rehabilitasyon ile
amaçlanan nedir?
Rehabilitasyonun iki temel amacı:
1. İşlevsel yeti
yitiminin azalmasına, giderilmesine yönelik eğitim vermek ve deneyimleri
arttırmak,
2. Toplumsal ilişkilerle ilgili elverişsizlikleri ortadan
kaldırmaya yönelik çevresel destek sistemlerini arttırıcı olanaklar
geliştirmektir. Rehabilitasyon programları ve servisleri; mesleki rehabilitasyon
servisleri, tedavi evleri ve psikososyal rehabilitasyon merkezlerini
içermektedir. şizofrenisi olan kişinin yaşamını etkileyen en önemli sorunlardan
biri işsizlik, çalişmama durumudur. Bu nedenle mesleki rehabilitasyon
şizofreninin rehabilitasyonundaki en temel yaklaşım noktalarından biri
olmaktadır. Bu programlar hastanelerdeki çalışma alanlarında, işe odaklanmı ve
mesleki yetileri geliştiren ya da yitimi azaltan bir içerikle gelişmektedir.
Psikososyal rehabilitasyonun gerçekleştirildiği en temel uygulama ise gündüz
hastanesi uygulamalarıdır. Şizofrenisi olan kişinin mesaiye gider gibi gittiği
bu ortamdan bireysel ve grup halinde uygulanan psikoterapilerin başında da daha
yaygın biçimde psikososyal rehabilitasyona yönelik programlar uygulanmaktadır.
Bireyler gün boyunca sorumluluk alarak çay ocağı, büfe gibi küçük çaplı
işletmeleri çalıştırma, bütçe yapma, bankaya gitme gibi bazı işleri yürütmek,
bazı kurslar ve eğitim programlarına devam etmek, yeni durumlarına uygun bir
takım işleri öğrenmek ve becerilerini geliştirmeye yönelik uğraşi terapisini
sürdürmek gibi etkinliklerde bulunmaktadırlar. Kişilerin yeniden hastaneye
yatmalarını önlemeye yönelik girişimler de rehabilitasyonun kapsamındadır.
Şizofrenisi olan kişinin mahallesinde, iş yerinde, yaşamını sürdürmekte olduğu
bütün alanlarda temel yaşam gereksinmelerini karşılamaya, sorunlarını çözebilme
ve rahatsızlığıyla başa çıkma becerilerini geliştirebilmeye, toplumsal destek
s